Yap Boz Oyun Alanları ve Oyun İşçiliği Üzerine: Oyun Nedir? – 1

“Oyunu tanımlamaya çalışmak aşkı tanımlamaya çalışmak gibidir. Bunu yapamazsınız. Bunun için çok büyüktür.”

Gordon Sturrock

Bunu aklımızın bir köşesinde tutarak, bir anlığına durup düşünelim. Çocukluğumuzdan bize kalan oyun anılarımızı gözümüzün önüne getirelim. O sırada ne yapıyoruz? Neredeyiz? Sesler? Kokular? Dışarıda mıyız? Oynadığımız yerde yetişkinler var mı? Ya da varlıklarını önemsiyor muyuz?Henüz bir kaç gün önce katıldığım bir etkinlik bu sorularla başladı. Gözlerimizi kapatıp çocukluğumuza geri dönerek yaptığımız bu “tehlikeli yolculuk”tan, “gerçek dünyaya” geri döndüğümüzde hepimizin yüzünde o zamanlardan kalan bir gülümseme asılıydı. Tüm bu romantizmi bir kenara koyarak anılarımızda ortak olan şeyleri konuşmaya başladığımızda ise oldukça belirgin iki benzerlik vardı. İlki: Çoğumuz açık alandaydık, bahçede, inşaatta, parkta, ormanda… İkincisi: Bulunduğumuz ortamda yetişkinler yoktu ya da önemsizlerdi.Tüm bu hatıraların trajikomik tarafı ise, bu etkinliğe katılan bireylerin çoğu, hayatlarının önemli bir kısmını çocuk olarak geçirmelerine rağmen, bu soru kendilerine sorulana kadar, bu anılarını hepten tozlanmak üzere raflara kaldırmıştı.Pop Up Adventure Play’ in kurucularından Suzanna Law ve Morgan Leichter Saxby’nin kendi oyun alanı deneyimlerinden de bahsederek, genel olarak oyun işçiliği ve çocuk güdümlü oyun üzerine gerçekleştirdiği bu etkinlik, katılan bir avuç şanslı insan için, bir zamanlar çocuk olduğunu ve çocukken neleri yapmaktan hoşlandığını; dolayısıyla çocuk olmanın neye benzediğini ya da çocukların neleri yapmaktan hoşlandığını yeniden ve yeniden düşünmek için güzel bir başlangıç oldu. Tabi bu arada yetişkinler olarak kendimizi çok ciddiye aldığımızı ya da rolümüzü belki de biraz fazla abarttığımızı ve hatta ve hatta zaman zaman çocuklardan rol çaldığımızı anlamamız çok uzun sürmedi. Aslında bu etkinliğe katılma fırsatı bulan bir avuç oyun savunucusunun kafasında bunlara benzer sorular yankılanıyordu: – Çocuklara şu ya da bu oyunu, şöyle ya da böyle oynamalarını söylemek çocuklara ne kazandırır ya da “değerli fikirlerimizi” kendimize saklasak ne kaybederiz? – Yetişkinler onlara neyi nasıl yapacaklarını söylemediklerinde, çocuklar ne yapıyorlar ya da bir şey yapıyorlar mı?- Yetişkinler olarak çocuklar için neyin faydalı/eğlenceli/rahatlatıcı olduğuna karar vermek ne kadar doğru?Bu soruların cevabını aramak elbete başka soruları da beraberinde getiriyor ve aslında başladığımız yere geri dönüyoruz. Oyun nedir?Alengirli bir tanım yapmaya kalkarsak oyun; özgürce seçilmiş, kişisel olarak şekillenen, içsel olarak motive edilen bir süreç. Yani, ne zaman istersek o zaman, nasıl istersek öyle, kendi ihtiyaçlarımıza ya da “kendimize” göre bir süreç. Daha nacizane bir tanım yapmak istersek 8 yaşındaki bir çocuğun dilinden; “Oyun kimsenin bana ne yapacağımı söylemediği zamanlarda yaptığım şey” dir. Oyun bazen bir elmayı kabuğunu koparmadan soymaya çalışmak, bazen boğuşmak, bazen ebelemece, bazen öylece uzanıp bulutları izlemek, bazen şarkı uydurmak, bazen bir baraka yapmak olabilir. Oyun etkinliğin kendisinden ziyade bir duygu, bir zihin durumudur, dolayısıyla özneldir. Oyun zaman, mekan ve izin verilen her yerde açığa çıkabilir, eğlence, özgürlük ve esnekliği beraberinde getirir. Oyun, çocukluğun evrensel dilidir. Peki bugün (özellikle) büyük şehirlerde yaşayan çocuklar ne kadar oyun olanağı bulabiliyorlar? Sadece oynamak için oynamalarına izin veriliyor mu yoksa oyun hep başka şeylere kurban mı ediliyor? Oynamak istediklerinde ne gibi engellerle karşılaşıyorlar? Ya da yetişkinler olarak bu engelleri kaldırmanın ve oyun olanaklarını arttırmanın yolu nereden/nerelerden geçebilir?

Devamı ikinci bölümde:

Yap Boz Oyun Alanları ve Oyun İşçiliği Üzerine: Oyun İşçiliği – 2

Leave a Comment

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s