“Oyun, kimsenin bana ne yapacağımı söylemediği zamanlarda yaptığım şeydir”

Bu röportaj X-X Soru Cevap dizisi kapsamında X-X INSTITUTE ile gerçekleştirilmiştir.

Pop-up Adventure Play’in kurucuları Morgan Leichter-Saxby ve Suzanna Law’dan aldığı eğitimlerle Türkiye’nin ilk oyun kurucusu olan ‘oyun savunucusu’ Özlem Arkun’a sorduk.

Küçük bir kızınız da var bildiğimiz kadarıyla. Oyun sizin için nedir?

Evet, altı yaşında bir kızım var ve doğduğundan beri oyunun ne olduğunu bana anlatabilmek için çok çabalıyor. Onun bunca çabasının ardından anladığım tek şey ise oyunu tanımlamanın çok zor olduğu. Oyun, onu tanımlamak için fazla büyük; yani hiç âşık olmamış birine aşkı anlatmak ne kadar imkânsızsa oyun oynamayı unutan birine oyunu anlatmak da o kadar imkânsız olabilir. Yine de imkânsıza ulaşmanın mümkün olduğuna inanırsak ve denemekten vazgeçmezsek başarmak mümkün olabilir, değil mi? Bence oyunun tanımı biraz bu: Olasılıkların sonsuz olduğu ya da imkânsız olanın mümkün hâle geldiği bir durum; bir aktiviteden ziyade bir his ya da bir zihin durumu.

Ben yine de cevabı bulmakta zorlandığım pek çok şey gibi kızıma sordum: “Oyun nedir sence?” Dedi ki, “Canımın istediğini yapmak.” Bu çok basit ama çok güçlü bir ifade. Benzer bir cevabı sekiz yaşındaki başka bir çocuk vermişti. “Oyun, kimsenin bana ne yapacağımı söylemediği zamanlarda yaptığım şeydir” diyordu. Çocukların her konuda ne kadar basit açıklamalar ürettiğini görmek inanılmaz. Bu beceriyi de artık ‘büyüyüp’, oyun oynamayı bıraktığımız bir yerlerde kaybediyoruz bence. O yüzden yeniden tanımlamaya ihtiyaç duyuyoruz ya da kendimize hatırlatıyoruz belki de: Oyun kendi istediğimiz gibi, ne zaman istersek, nasıl istersek öyle şekillendirdiğimiz bir süreç. Çoğu zaman gönüllü bir şekilde başkalarıyla birlikte olmayı seçtiğimiz, bu birliktelikten keyif aldığımız, keyif almadığımızda bırakıp gitmekte özgür olduğumuz bir ilişki biçimi. Kendimize, çevremize ve diğerleriyle ilişkilerimize yönelen bir keşif; doğrunun ve yanlışın olmadığı, sonsuz kez kurulup bozulabilir bir ‘dünya’. Yaşamsal bir ihtiyaç.

Macera Oyun Alanları’nın ne olduğundan biraz bahseder misiniz?

Macera Oyun Alanları 1940’lardan bu yana Avrupa ve Amerika’da farklı dönemlerde farklı yoğunluklarla uygulama alanı bulmuş ve kendi teorisini pratiğinden yaratmış oyun alanlarıdır. Onları bildiğimiz anlamdaki çocuk parklarından ayıran en belirgin fark, çocuklar tarafından inşa edilmeleri ve dönüştürülebilmeleridir. Hurda Oyun Alanları olarak da tanımlanabilirler, çünkü çoğunlukla hurdaya çıkmış malzemelerin çocuklar tarafından geri dönüştürüldüğü alanlardır. Bu malzemeler arasında keresteler, araba lastikleri, eski mobilyalar ya da giysiler, boyalar, halatlar gibi birçok malzemeyi sayabiliriz. Buradaki bütün malzemeler bu alanda sorumlu olan oyun işçileri (oyun kurucuları) tarafından temin edilir, seçilir, ayıklanır ve çocukların kullanımına sunulur ama malzemenin nasıl kullanılacağına çocuklar karar verir. Yani çocuklar alandaki bir kereste yığınını ateşe vererek büyük bir ateş yakmak ya da bir testere, çekiç, biraz çivi, vida ve matkap kullanarak bir kulübe yapmak konusunda tamamen özgürdür. Oyun işçilerinin işi, çocuklar için tehlike yaratabilecek durumları ortadan kaldırırken, çocukların kendi sınırları denemek için risk almasına izin veren zengin bir oyun çevresi sunmaktır. Yani oyun işçileri keresteleri alana bırakmadan önce üzerindeki paslı çivileri sökerler, ama çocukların kerestelerle çalışırken testere ve benzeri aletleri kullanmasına olanak sağlar ve yardım istediklerinde orada olurlar.

Oyun kurucu olma ateşi nasıl düştü içinize; sizin tabirinizle oyun emekçiliği fikri nasıl gelişti?

Macera Oyun Alanları ile ilk kez Joel Spring’in Özgür Eğitim adlı kitabında karşılaştım. Kitapta The Yard, Robinson Crusoe gibi bazı macera oyun alanlarına değinen bir bölüm vardı. Bunlar bildiğimiz anlamdaki oyun parklarından çok farklıydı. Çocukların kendi dünyalarını yaratmasına olanak sağlayan, ama eğer var olan çevre onlara yetmiyor, onları mutlu etmiyor, ihtiyaçlarına hizmet etmiyorsa ya da sadece çocuklar öyle karar verdiyse, var olanı yıkmakta da tamamen özgür bırakan yerlerdi. Çocukların özgürce kendi dünyalarını yaratıp yıkabildikleri bir yer, bir prova alanı, sonsuz olasılığın mümkün olduğu bir olasılık fikri beni gerçekten büyülemişti. Sonrasında biraz daha araştırmaya başladım ve biraz daha ve biraz daha… Derken kendimi oyun işçilerinin arasında buldum. Ben yaptığım şeyi tanımlarken ‘oyun kurucu’ demeyi tercih etmiyorum, çünkü oyunu çocuklar kuruyor, ben değil. Bu nedenle yaptığım şeye ‘oyun işçiliği’ diyorum, çünkü sadece işçilik yapıyorum: Materyal temin ediyorum, malzemeleri ayıklıyorum, taşıyorum, çocuklar talep ederlerse onlara yardım ediyorum ve bundan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Genç bir insanın hayal ettiğini yapması, kafasındaki her ne ise onu hayata geçirmesi için bir alan açmak, bunu deneyimlerken onun yanında olmak, yaşadığı çatışmalara şahitlik etmek, mutluluğunu paylaşmak, başarısızlığın ardından yeniden denemesine tanık olmak, bana kendi hayallerimde, deneyimlerimde, çatışmalarımda ve başarısızlıklarımda yol gösteren ve güç veren bir deneyime dönüştü.

Ada Düşü Sokak Festivali – Büyükada

Oyun alanı olarak şimdiye kadar nereleri kullandınız ve niye o mekânları kullandınız?

Geçtiğimiz yıldan bu yana Kadıköy’de, Büyükada’da, Çanakkale Bayramiç’te ve Eskişehir’de Yap Boz Oyun Alanları kurduk. ‘Kurduk’ diyorum, çünkü bu oyun alanlarını kurarken benimle birlikte olan oyun savunucusu arkadaşlarım vardı, onların katkıları olmadan bu deneyimi üretmek mümkün olmazdı, katkıları çok değerlidir. Biz bu alanlara Yap Boz Oyun Alanları dedik. Yap Boz Oyun Alanları, Macera Oyun Alanları ile benzer yapıda olmakla beraber, sabit bir araziye ihtiyaç duymuyor ve daha basit ya da daha hafif malzemelerle yapılıp bozulabiliyor. Birbirinden farklı noktalarda kurduğumuz Yap Boz Oyun Alanları’nda karton kutular, kumaşlar, ipler, plastik kasalar, kâğıt rulolar, araba lastikleri, el arabası, minderler, boyalar, yapma çiçekler, kuru yapraklar gibi birçok farklı malzeme kullandık. Bu oyun alanlarının her biri farklı ihtiyaçlar ve koşullarla gerçekleşti. Örneğin Bayramiç’teki, Tohum Takas Şenliği kapsamında tasarladığımız bir Çocuk Sokağı’ydı. Festivalin gerçekleştiği pazar yerinde iki gün süren ve sürekli değişip dönüşen bir Yap Boz Oyun Alanı deneyimledik. Bir korsan istilası oldu, bir kulübe inşa edildi ve sonra yıkıldı, bir havuz yapıldı, sonra bozuldu, piknik yapıldı, karınlar birlikte doydu. Eskişehir’deki ise kent ormanında günübirlik bir oyun günü olarak gerçekleşti. Yaprak yığınları yapıldı, çamurdan kanallar kazıldı ve ateşin etrafında marşmelov kızartılıp yendi. Yani her bir Yap Boz Oyun Alanında, oranın koşulları ve orada bulunan çocuklarla bambaşka bir deneyim ortaya çıktı.

Yap Boz Oyun Alanları genellikle açık havada düzenleniyordu, fakat şu an pandemi sebebiyle hassasiyetler de şekil değiştirdi. Alternatifler neler olabilir?

Evet, Yap Boz Oyun Alanları genellikle açık havada, zaman zaman ise kapalı alanlarda düzenlenebiliyordu. Pandemi sebebiyle tüm dünyada değişen koşullarda birçok farklı uygulama ortaya çıktı. Amerika’da bazı mahallelerde insanlar kendi evlerinin bahçesinde, komşu çocuklarla sosyal mesafeli oyun alanları kurdu. İngiltere’de trafiğin tamamen azaldığı bazı kaldırımlar, hatta caddeler oyun alanına dönüştü. Çocuklar mahallenin farklı yerlerine tebeşirlerle, haritalarla ya da sakladıkları oyuncaklar bırakarak birbiriyle oynamanın bir yolunu buldu. Hatta oyun işçiliğinde online oyunlar üzerine farklı pratikler ve tartışmalar ortaya çıktı. Aslında pandemi süreci ve var olan bu durum bizi farklı olasılıkları düşünmeye zorladıkça yeni yöntemler geliştirmek de kaçınılmaz olacak. Bu noktada, kendi ihtiyaçlarımızı, koşullarımızı ve çevremizi gözeterek, kendimiz için en olasılıksız olasılıkları bile olası hâle getirmenin çok da zor olmadığını düşünerek başlayabiliriz bence.

Bu yazı 15.08.2020 tarihinde Manifold Press‘te yayınlanmıştır.

Leave a Comment

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s