Pencereme Yansıyanlar – Ayşen Altay

Geçen yıl Nisan ayında Covid 19 Çağında Evokulluluk: Altı Okulsuz Ebeveynden Tavsiyeler başlığıyla bir dizi çeviri yayınlamıştık. Türkiye dışında pandemiyi deneyimleyen altı okulsuz ebeveynin tavsiyelerini sıraladığı bu yazı, karantina sürecinde çocuklarla yapılacak aktiviteler listesi içermiyordu; birdenbire kendimizi içinde bulduğumuz bu durumla nasıl başa çıkılacağına dair bir reçete de sunmuyordu. Yine de bu altı ebeveynin dikkat çektiği konular ve verdikleri tavsiyeler, o zaman içinde olduğumuz dönemi, hatta bu dönemin  öncesini ve sonrasını da kapsayan bir doğrultuda genişliyordu. 

Pandemi sürecin başından bu yana;  çoğu ebeveynin  işyerinin,  çoğu çocuğun da okulunun eve taşındığı  ve evin alışılagelenden bambaşka bir ritminin  oluştuğu o günlerden bu yana bir seneden fazla zaman geçti.  Bu geçen sürede içinde olduğumuz duruma kimimiz alıştık, kimilerimiz ise bu dönemde Türkiye’de  çocukların dışarı çıkmasının yasaklanması, okulların kapatılması ya da  çocukların sosyal ve fiziksel çevrelerinin büyük oranda kısıtlanmasından dolayı bu dönemi çokça tartışır ve eleştirir olduk.  Ama hepimiz bu dönemin içinden geçtik,  yaşadık ve yansıttık.

Aşağıda paylaştığımız yazı, içinden geçtiğimiz bu deneyimin gösterdiklerine, öğrettiklerine ve yansıttıklarına doğru açılan kişisel bir penceredir. Bu pencere, tıpkı girişte bahsettiğim yazı gibi,  bu süreci deneyimleyen bir yetişkinin, bu sürecin öncesine ve sonrasına uzanarak genişleyen ufkuna açılır.  Penceresinden bakıp, oynamakta, öğrenmekte ve kendini yaratmakta olan çocukları gören, duyan ve bizimle paylaşan Ayşen Altay’a teşekkür ederiz.

***

Salgın sürecinde, kızımın  öğrendiklerine dair pencereme yansıyanlar:

-İnsan ve doğa ilişkisinin karşılıklılığını, doğaya bencilce yaklaşmanın insanlık için sonuçları olacağını öğrendi.

-Doğanın güçlü olduğunu, kendi kuralları olduğunu, insan için en doğru seçimin doğaya saygı ve uyum olduğunu öğrendi.

-Doğada sadece insanların yaşamadığını daha çok fark etti. Gözümüzle göremeyeceğimiz mikroorganizmalarla beraber yaşadığımızı öğrendi. Tüm canlılığın efendisi gibi davranan insanın, en en küçükler karşısında çaresiz kalabileceğini öğrendi.

-Bazı durumlarda bireysel kurtuluş olamayacağını öğrendi. B. Brecht’in dizesini yaşayarak anladı: “Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz…”

-İnsan emeğinin ve bilimin, insanlığın kurtuluşuna hizmet edebileceğini öğrendi. Bazı insanların; diğer insanlar, toplum ve insanlık için olağanüstü fedakarlıkla emek harcayabileceklerini öğrendi.  “Şu anda bilim insanları ve doktorlar çalışıyorlar,” dedi sık sık. “Bu saatte bile çalışıyorlar mı?” diye sordu. Gözlerinden, saygı, minnettarlık ve umut okunuyordu. 

-Üstelik bu emeğin kurtarıcı olabileceğini gördü, anladı. (Aşı bulundu, haberini ona verdiğimde, kendi özgün tarzıyla şöyle dedi: “Ne oldu korona, çok havalıydın? İnsanlar  kazandı işte!..)

-Daha çok ihtiyacı olana, gönüllü olarak öncelik verilmesi gerektiğini öğrendi. Aşı uygulamalarında olduğu gibi.

-Korunmak konusunda herkesin eşit şartlara sahip olamadığını öğrendi. Evden çıkmadığımız günlerde, kargo çalışanı kendisine oyuncak getirince, çok kafası karıştı. Zor zamanlarda, zorunlu üretim ve dağıtımın ne olması gerektiği konusunda düşündü. Kendince sonuçlara da ulaştı. 

-Hiçbir ebeveyn müdahalesinin, hiçbir yapılandırılmış eğitim programının öğretemeyeceği nitelikte, “beklemeyi” öğrendi.

-Zor zamanların geçeceğini, her şeyin bir sonu olduğunu öğrendi.

-Sahip olduklarımızın beklemediğimiz bir anda elimizden alınabileceğini, alıştığımız yaşamın birdenbire değişebileceğini deneyimledi. Bunun travmatik etkisinden kurtulmak için dayanışma içinde olmayı, yaşamı güzelleştirecek yolları birlikte aramayı öğrendi.

-Sadece kendisini korumak için değil, hiç tanımadığı insanları korumak için de fedakarlık etmeyi öğrendi.

-Umutsuzluğa kapılmamayı ve gelecek güzel günlere kesin olarak inanmayı öğrendi.

-“Hayır” demeyi daha çok öğrendi. “Bana dokunma” demenin en meşru hakkı olduğunu öğrendi.

-Bireylere ve topluluklara, özgüvenle müdahale etmeyi öğrendi. (Maske ve sosyal mesafe konusundaki uyarıları ile, çevresindekileri daha duyarlı daha saygılı hale dönüştürmeyi başardı da.)

-Herkesin, her zaman doğru davranmadığını, hatta insanların akıl almaz yanlışlar yapabileceğini ve hatta bu yanlışlarını yalanla gizlemeye çalışabileceğini, gördü, öğrendi. (Bazen, “çocuğunu da korumuyor” diye, bazen “hiç maske kullanmıyor, bi de bizi kandırıyor, maske takıyorum diye” söylenerek kızdı. Komşunun kalabalık doğum günü  partisini şaşkınlıkla karşıladı…) Sanırım sosyal çevresinin davranışlarını referans alırken iki kere düşünmeyi, “herkes kendini damdan aşağıya atıyor diye atlamamayı” öğrendi. 

-Sevdiği ve güvendiği insanların ciddi hatalar yapabildiğini gördü. İyi ebeveynlik üstüne düşündü. Bilmemek, umursamamak, rahat etmek istemek gibi durum ve tavırların ebeveynlik ile uyumlu olmadığına karar verdi.

-Kendisini korurken ölçülü olması gerektiğini, önlemleri abartmanın yaşamı zorlaştıracağını öğrendi. Gerçekçi önlemler ile abartılı önlemleri ayırt ederek , kendisini takıntılardan korumayı öğrendi.

-Bu arada okuma yazma, biraz matematik, biraz ingilizce, paten kaymak, bolca tasarım ve geri dönüşüm projesi üretmek, bolca bilgisayar oyunu da öğrendi. Ama bunlar ikincil bence. Yaşama dair kazandığı tutumlar daha önemli geliyor bana…

Leave a Comment

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s