Giriş: Oyun İşçileri Ne Yapar?
“Bizler çocukların ağlayıp gülebilecekleri, keşfedip deneyebilecekleri, yıkıp yaratabilecekleri, başarabilecekleri, heyecanlı ve şen hissedecekleri, bazen sıkılacakları ya da hüsrana uğrayacakları, belki de bir yerlerini incitecekleri, ihtiyaçları olduğunda yardım bulacakları, desteklenecekleri, isterlerse diğerlerinden cesaret alacakları, bağımsız ve kendilerine güvenerek büyüyecekleri, -mümkün olan en geniş manada- kendileri hakkında, diğerleri hakkında, dünya hakkında öğrenecekleri bir oyun ortamı sağlamayı amaçlıyoruz.”
Stuart Lester
“Oyun sayesinde insanlaşırız.”
Arthur Battram
İnsanlar her zaman oyunu tanımlayarak başlamak ister fakat oyun işçisi ve oyun teorisyeni Gordon Sturrock şöyle der; “ Oyunu tanımlamaya çalışmak, aşkı tanımlamaya çalışmak gibidir. Bunu yapamazsınız. Bunun için çok büyüktür.” Bunun yerine, oyun işçileri ve teorisyenler oyunu şu şekilde tanımlar:
Oyun; özgürce seçilen, kişisel olarak yürütülen, ve içsel olarak motive olunan davranışlar dizisidir. Muhtemelen bunu öylece okudunuz ve gerçekten kavramadınız. Geri dönün ve bir kez daha okuyun ve ne anlama geldiğini ve böyle bir oyunun nasıl göründüğünü ya da nasıl hissettirdiğini düşünün.
Oyun bir süreçtir, bir ürün değil. Biz, çocukların doğuştan gelen bilgeliğine güvenmeyi ve onların ilerleme göstermesine olanak sağlamayı öğrenmek zorundayız. Sturrock aynı zamanda şöyle der; oyun hem yapmak hem de olmaktır. Bu “an”a içkindir ve öyle değerlendirilmedir.
Arthur Battram, oyun sayesinde insanlaştığımızı söyler. Oyun bizim yetişkin dünyalarımızı şekillendirir. Çocukluğumuzda oynarken bunu düşündüğümüzden değil elbette. Gelgelelim, yetişkinler olarak, gerçekten oynamanın, çocuklarımızın yapabileceği neredeyse en önemli şey olduğunu bilmemiz gerekir.
Vurgulamamız gereken bir konu da şudur; dünyanın her yerindeki çocuklar, özgürce oynamalarına izin verildiğinde, çok benzer oyun örüntüleri geliştirir. Winnicott’a göre, çocuklar oyun aracılığıyla içsel ve dışsal dünyalarını bütünleştirirler. Birbirinden farklı bir grup çocuk, aynı yerde zaman geçirdiğinde birlikte oynayacaklardır. Öyle görünüyor ki oyun, evrensel olarak çocukların anadilidir.
Çocuklar oynamaya ihtiyaç duyar
Çocuklar, doğum ve geç ergenlik arasındaki insanlardır. Yaşça büyük olanlara bazen gençler ya da genç insanlar da deriz. Onlar büyüdükçe oynama biçimleri değişse de, hepsi oynamaya ihtiyaç duyar. Özellikle daha küçük yaşlarda, çocuklar bir çok nedenden dolayı oynamaya ihtiyaç duyar. Birleşik Krallık’taki Oyunişi İlkeleri’nde de belirtildiği gibi, çocuklar oyunlarının içeriği ve amacı konusunda kontrol sahibi olmalıdır. Eğer onlara ihtiyaç duydukları zaman ve mekan verilirse, oldukça geniş bir yelpazede farklı oyun türlerini deneyimleyebilirler. Bu onların tüm gelişimlerinde, nöral gelişimleri de dahil, olumlu bir etkiye sahiptir.
İnsan bebekleri tam olarak gelişmemiş bir beyinle dünyaya gelirler. İnsan beyninin yapısı, hayatının ilk bir kaç yılında hızlı bir şekilde değişir. Hayvan araştırmacıları, vücuduna oranla en büyük beyne sahip olan canlıların en çok oynayan hayvanlar olduğunu ortaya koymuştur. Bunun insanlarda da benzer bir gelişim gösterdiğini anlamak kolaydır. Fakat çocuklara, bunu deneyimlemedikleri durumda ne olduğunu anlamak da kolaydır. Oyun yokluğu çeken çocuklarla yapılan çalışmalar henüz başlıyor.
İlk Macera Oyun Alanları
1946 yılında, sıradışı rastlantılar; Hurtwood’lu Lady Allen’ın, Kopenhag-Emdrup’da mimar Carl Sorensen tarafından 1943 yılında inşa edilen bir hurda oyun alanını ziyaret etmesine neden oldu. Sorensen, Alman İşgali sırasında artan seviyelerdeki çocuk suçluluğu ile mücadele kapsamında, otoriteler tarafından çocuklar için oynayacak bir yer tasarlamakla görevlendirilmişti. Bu nedenle, Sorensen daha önce tasarladığı oyun alanlarına geri dönüp baktı. Ve hepsi boştu. Çocuklar neredeydi? Çocuklar bombalanmış binaların yıkıntılarında oynuyorlardı. Sonuç olarak, şunu yarattı: Çocukların hareket ettirebileceği malzemelerlerin olduğu, göze çarpmadan saatlerce altını üstüne getirebilecekleri ve kendi dünyalarında kaybolabilecekleri bir yer.
Lady Allen bu oyun alanına yaptığı ziyaret için şöyle demişti; “ Emdrup’taki oyun alanına yaptığım ilk ziyarette ayaklarım yerden kesildi. Bir anda tamamen yepyeni bir şeye bakmakta olduğumu anladım, yepyeni ve sonsuz olasılıklarla dolu bir şey.” Böylece bu anlayışı Londra’ya getirdi ve bunlara “ macera oyun alanları” dedi.
O sırada Londra çocuklarının İkinci Dünya Savaşından kalma bombalanmış alanlar dışında oynayacak çok az yeri vardı. Buralarda, zamanlarını ateş yakarak, ölü evlerde hazine arayarak, ve genellikle kendi hallerinde takılarak geçiriyorlardı. Lady Allen’ın kırsalda geçen oyun dolu bir çocukluğu vardı. Kendi deneyimlerinin ideal olduğunu düşündü ve yerel topluluklarla birlikte bir “karşılayıcı çevre” yarattığı alanlarla tanındı. Bununla şunu demek istiyordu; bu alanlar şehirdeki çocuklar için yaratılabilecek, kendi kırsaldaki çocukluğuna en yakın şeylerdi.
Kentin kırsalında bir macera oyun alanı düşünün; çocuklar, şehirde ancak çok büyük zorluklarla oynayabileceği her türden oyunu deneyimleyebiliyor. Yetişkin tasarımcılar bunun etrefındaki çevreyi incelemeli, açıklarını görmeli ve bu açıkları telafi etmeli, karşılamalıdır. Çocukların ağaçlara erişimi yoksa, tırmanabilecekleri bir şey yapmaları için onlarla birlikte çalışmalıdır. (Kendi oyun alanındaki büyük yapılarının ne olduğu sorulduğunda, Bob Hughes “Onlar ağaçlar için” demişti.)
Bir macera oyun alanı sürekli bir değişim sürecinde olmalı; çocuklar tarafından yürütülen, haberdar olunan, icra edilen; ve oyun işçileri tarafından desteklenen. Bu alan, tüm farklı oyun tiplerinin çocuklar tarafından keşfedilmesine olanak sağlar. Burası psikolojik güvenlik ve hesaplanmış risk alanıdır.
Bir macera oyun alanını bir Gesamtkunstwerk ya da “bütün bir sanat eseri”, bütün duyularınla bağlandığın bir mekan ve zaman olarak düşünmek, yardımcı olabilir.
Bekçiden oyunişçisine
İlk bombalanmış alanlardaki macera oyun alanları, bekçiler istihdam etmişti. Bu kişiler, çocukların oynamak için ihtiyaç duyduğu yapı malzemeleri ve ıvırzıvırların konulduğu barınakların anahtarlarına sahipti. Bu rol hızlıca gelişti. Bekçiler çocukları oynarken izledikçe mucize bir şey fark ettiler, oyunu. İlk macera oyun alanı bekçilerinden biri olan Pat Turner, kendi zamanındaki Lollard oyun alanı hakkında bir kitap yazdı. Lollard oyun alanına o şöyle diyordu; Sıradışı Birşey.
Bekçiler çocukların oyunlarının savunucusu oldular. Malzemeleri topladılar ve yerel desteği buldular ve çocukların oyun süreçlerini kolaylaştırdılar. Bekçiler bilgi paylaştıkça, benzer şeyleri gördüklerini fark ettiler. Böylece “oyun liderleri” ve sonra da “oyunişçileri” oldular, çünkü kendilerinin oyuna liderlik etmemesi gerektiğini anladılar, aslında onlar oyunla çalışıyor olmalılardı.
Bob Hughes gibi oyunişçileri ve bir çok başkaları, oyunişini araştırmaya ve hakkında yazmaya başladı. Bu yeniydi. Daha önce oyun üzerine yapılan araştırmalar hep -teori ve yazılanları çerçeveleyen- eğitim ya da terapi gibi farklı amaçlara yönelikti. Oyun hakkında yazmak başlı başına bir mücadeleydi ve yeni bir düşünme biçimi gerektiriyordu. Oyunla çalışmak saygıdeğer bir meslek oldu. Günümüzde, oyunişçileri sıklıkla bölgesel ve ulusal oyun kuruluşlarında çalışıyor ve oyun politikalarının geliştirilmesine yardımcı oluyor. Onlar oldukça iyi eğitimli ve oyunişi üzerine mesleki sertifikalar ya da lisans, yüksek lisans ya da doktora düzeyinde diplomalar alabiliyorlar.
Oyunişi terimi kasıtlı olarak tezattır. Bu zanaat paradokslarla doludur. Oyunişçileri ideal bir dünyada gerekli olmadıklarının farkındadır. Çocukların oyunu için yerler hazırlarlar; fakat bu iş, mümkün olduğunca görünmez ve çocuklara engel oluşturmayan bir şekilde olmalı. İdeal oyunişçisi çocukları kendi kendilerine istedikleri gibi oynamaları için bırakır, fakat oyun sürecini desteklemek için dikkatli ve ölçülü yollardan oyun sürecini destekler. Kendi oyunbazlığının farkındadır, fakat bunu diğer çocuklara dayatmaz. Kesinlikle çocukların oyununa adanmış olması gerekir, fakat Fareli Köyün Kavalcısı rolünden kaçınmalıdır. Oyun çocukların işidir.