Oyunişi El Kitabı – 1

Giriş: Oyun İşçileri Ne Yapar?

“Bizler çocukların ağlayıp gülebilecekleri, keşfedip deneyebilecekleri, yıkıp yaratabilecekleri, başarabilecekleri, heyecanlı ve şen hissedecekleri, bazen sıkılacakları ya da hüsrana uğrayacakları, belki de bir yerlerini incitecekleri, ihtiyaçları olduğunda yardım bulacakları, desteklenecekleri, isterlerse diğerlerinden cesaret alacakları, bağımsız ve kendilerine güvenerek büyüyecekleri, -mümkün olan en geniş manada- kendileri hakkında, diğerleri hakkında, dünya hakkında öğrenecekleri bir oyun ortamı sağlamayı amaçlıyoruz.”

Stuart Lester

“Oyun sayesinde insanlaşırız.” 

Arthur Battram

İnsanlar her zaman oyunu tanımlayarak başlamak ister fakat oyun işçisi  ve oyun teorisyeni Gordon Sturrock şöyle der; “ Oyunu tanımlamaya çalışmak, aşkı tanımlamaya çalışmak gibidir. Bunu yapamazsınız. Bunun için çok büyüktür.”  Bunun yerine, oyun işçileri ve teorisyenler oyunu şu şekilde tanımlar: 

Oyun; özgürce seçilen, kişisel olarak yürütülen, ve içsel olarak motive olunan davranışlar dizisidir. Muhtemelen bunu öylece okudunuz ve gerçekten kavramadınız. Geri dönün ve bir kez daha okuyun ve ne anlama geldiğini ve böyle bir oyunun nasıl göründüğünü ya da nasıl hissettirdiğini düşünün. 

Oyun bir süreçtir, bir ürün değil. Biz, çocukların doğuştan gelen bilgeliğine güvenmeyi ve onların ilerleme göstermesine olanak sağlamayı öğrenmek zorundayız. Sturrock aynı zamanda şöyle der; oyun hem yapmak hem de olmaktır. Bu “an”a içkindir ve öyle değerlendirilmedir. 

Arthur Battram, oyun sayesinde insanlaştığımızı söyler. Oyun bizim yetişkin dünyalarımızı şekillendirir. Çocukluğumuzda oynarken bunu düşündüğümüzden değil elbette. Gelgelelim, yetişkinler olarak, gerçekten oynamanın, çocuklarımızın yapabileceği neredeyse en önemli şey olduğunu bilmemiz gerekir. 

Vurgulamamız gereken bir konu da şudur; dünyanın her yerindeki çocuklar, özgürce oynamalarına izin verildiğinde, çok benzer oyun örüntüleri geliştirir. Winnicott’a göre, çocuklar oyun aracılığıyla içsel ve dışsal dünyalarını bütünleştirirler. Birbirinden farklı bir grup çocuk, aynı yerde zaman geçirdiğinde birlikte oynayacaklardır. Öyle görünüyor ki  oyun, evrensel olarak çocukların  anadilidir.

Çocuklar oynamaya ihtiyaç duyar

Çocuklar, doğum ve  geç ergenlik arasındaki insanlardır. Yaşça büyük olanlara bazen gençler ya da genç insanlar da deriz. Onlar büyüdükçe oynama biçimleri değişse de, hepsi oynamaya ihtiyaç duyar. Özellikle daha küçük yaşlarda, çocuklar bir çok nedenden dolayı oynamaya ihtiyaç duyar. Birleşik Krallık’taki Oyunişi İlkeleri’nde de belirtildiği gibi, çocuklar oyunlarının içeriği ve amacı konusunda kontrol sahibi olmalıdır.  Eğer onlara ihtiyaç duydukları zaman ve mekan verilirse, oldukça geniş bir yelpazede farklı oyun türlerini deneyimleyebilirler. Bu onların tüm gelişimlerinde, nöral gelişimleri de dahil, olumlu bir etkiye sahiptir. 

İnsan bebekleri tam olarak gelişmemiş bir beyinle dünyaya gelirler. İnsan beyninin yapısı, hayatının ilk bir kaç yılında  hızlı bir şekilde değişir. Hayvan araştırmacıları, vücuduna oranla en büyük beyne sahip olan canlıların en çok oynayan hayvanlar olduğunu ortaya koymuştur. Bunun insanlarda da benzer bir gelişim gösterdiğini anlamak kolaydır. Fakat çocuklara, bunu deneyimlemedikleri durumda ne olduğunu anlamak da kolaydır. Oyun yokluğu çeken çocuklarla yapılan çalışmalar henüz başlıyor.

İlk Macera Oyun Alanları

1946 yılında, sıradışı rastlantılar;  Hurtwood’lu Lady Allen’ın, Kopenhag-Emdrup’da  mimar Carl Sorensen tarafından 1943 yılında inşa edilen bir hurda oyun alanını ziyaret etmesine neden oldu. Sorensen, Alman İşgali sırasında artan seviyelerdeki çocuk suçluluğu ile mücadele kapsamında, otoriteler tarafından  çocuklar için oynayacak bir yer tasarlamakla görevlendirilmişti.  Bu nedenle, Sorensen daha önce tasarladığı oyun alanlarına geri dönüp baktı. Ve hepsi boştu. Çocuklar neredeydi?  Çocuklar bombalanmış binaların yıkıntılarında oynuyorlardı. Sonuç olarak, şunu yarattı: Çocukların  hareket ettirebileceği malzemelerlerin olduğu, göze çarpmadan  saatlerce altını üstüne getirebilecekleri ve kendi dünyalarında kaybolabilecekleri bir yer.

Lady Allen bu oyun alanına yaptığı ziyaret için şöyle demişti; “ Emdrup’taki oyun alanına yaptığım ilk ziyarette ayaklarım yerden kesildi. Bir anda tamamen yepyeni bir şeye bakmakta olduğumu anladım, yepyeni ve sonsuz olasılıklarla dolu bir şey.” Böylece bu anlayışı Londra’ya getirdi ve bunlara “ macera oyun alanları” dedi.

O sırada Londra çocuklarının İkinci Dünya Savaşından kalma bombalanmış alanlar dışında oynayacak çok az yeri vardı. Buralarda, zamanlarını ateş yakarak, ölü evlerde hazine arayarak, ve genellikle kendi hallerinde takılarak geçiriyorlardı. Lady Allen’ın kırsalda geçen oyun dolu bir çocukluğu vardı. Kendi deneyimlerinin ideal olduğunu düşündü ve yerel topluluklarla birlikte bir “karşılayıcı çevre” yarattığı alanlarla tanındı. Bununla şunu demek istiyordu; bu alanlar şehirdeki çocuklar için yaratılabilecek, kendi kırsaldaki çocukluğuna en yakın şeylerdi.

Kentin kırsalında bir macera oyun alanı düşünün; çocuklar, şehirde ancak çok büyük zorluklarla oynayabileceği her türden oyunu deneyimleyebiliyor. Yetişkin tasarımcılar bunun etrefındaki çevreyi incelemeli,  açıklarını görmeli ve bu açıkları telafi etmeli, karşılamalıdır. Çocukların ağaçlara erişimi yoksa, tırmanabilecekleri bir şey yapmaları için onlarla birlikte çalışmalıdır. (Kendi oyun alanındaki büyük yapılarının ne olduğu sorulduğunda, Bob Hughes “Onlar ağaçlar için” demişti.)

Bir macera oyun alanı sürekli bir değişim sürecinde olmalı; çocuklar tarafından yürütülen, haberdar olunan, icra edilen; ve oyun işçileri tarafından desteklenen. Bu alan, tüm farklı oyun tiplerinin çocuklar tarafından keşfedilmesine olanak sağlar. Burası psikolojik güvenlik ve hesaplanmış risk alanıdır. 

Bir macera oyun alanını bir Gesamtkunstwerk ya da “bütün bir sanat eseri”, bütün duyularınla bağlandığın bir mekan ve zaman olarak düşünmek, yardımcı olabilir.

Bekçiden oyunişçisine 

İlk bombalanmış alanlardaki macera oyun alanları, bekçiler istihdam etmişti. Bu kişiler, çocukların oynamak için ihtiyaç duyduğu yapı malzemeleri ve ıvırzıvırların konulduğu barınakların anahtarlarına sahipti. Bu rol hızlıca gelişti. Bekçiler çocukları oynarken izledikçe mucize bir şey fark ettiler, oyunu. İlk macera oyun alanı bekçilerinden biri olan Pat Turner, kendi zamanındaki Lollard oyun alanı hakkında bir kitap yazdı. Lollard oyun alanına o şöyle diyordu; Sıradışı Birşey.

Bekçiler çocukların oyunlarının savunucusu oldular. Malzemeleri topladılar ve yerel desteği buldular ve çocukların oyun süreçlerini kolaylaştırdılar. Bekçiler bilgi paylaştıkça, benzer şeyleri gördüklerini fark ettiler. Böylece “oyun liderleri” ve sonra da “oyunişçileri” oldular, çünkü kendilerinin oyuna liderlik etmemesi gerektiğini anladılar, aslında onlar oyunla çalışıyor olmalılardı. 

Bob Hughes gibi oyunişçileri ve bir çok başkaları, oyunişini araştırmaya ve hakkında yazmaya başladı. Bu yeniydi. Daha önce oyun üzerine yapılan araştırmalar hep -teori ve yazılanları çerçeveleyen- eğitim ya da terapi gibi farklı amaçlara yönelikti. Oyun hakkında yazmak başlı başına bir mücadeleydi ve yeni bir düşünme biçimi gerektiriyordu. Oyunla çalışmak saygıdeğer bir meslek oldu. Günümüzde, oyunişçileri sıklıkla bölgesel ve ulusal oyun kuruluşlarında çalışıyor ve oyun politikalarının geliştirilmesine yardımcı oluyor. Onlar oldukça iyi eğitimli ve oyunişi üzerine mesleki sertifikalar ya da lisans, yüksek lisans ya da doktora düzeyinde diplomalar alabiliyorlar.

Oyunişi terimi kasıtlı olarak tezattır. Bu zanaat paradokslarla doludur. Oyunişçileri ideal bir dünyada gerekli olmadıklarının farkındadır. Çocukların oyunu için yerler hazırlarlar; fakat bu iş, mümkün olduğunca görünmez ve çocuklara engel oluşturmayan bir şekilde olmalı. İdeal oyunişçisi çocukları kendi kendilerine istedikleri gibi oynamaları için bırakır, fakat oyun sürecini desteklemek için dikkatli ve ölçülü yollardan oyun sürecini destekler. Kendi oyunbazlığının farkındadır, fakat bunu diğer çocuklara dayatmaz. Kesinlikle çocukların oyununa adanmış olması gerekir, fakat Fareli Köyün Kavalcısı rolünden kaçınmalıdır. Oyun çocukların işidir. 

Kaynak: The Playwork Primer by Penny Wilson

Dünyayı Tepetaklak Çevirmek- Belirsizliğin Kasıtlı bir Yaratımı Olarak Oynamak

Bu yazı Stuart Lester ve Wendy Russell tarafından kaleme alınan “ Turning the World Upside Down: Playing as the Deliberate Creation of Uncertainty” adlı makaleden alınarak çevrilmiştir. 

1-Giriş

Bir yaz günü öğleden sonra  bazı çocuklar etrafı araştırıyordu. Çocuklardan biri ortalığa dağılmış haldeki araç gereç kulübesinden bulduğu kırmızı bir kızakla göründü.

“Bakın ne buldum! Bununla ne yapabilirim?” dedi. Başka bir kaç çocuk daha onu takip etti. Buldukları şeyi su deposu yapısının tepesine çıkarmaya karar verdiler. Kızağı yapının tepesine çıkarmak için birlikte çalıştılar.  Kum çukurunun üzerine sarkan halatın olduğu yere kadar geldiler. Grup 4-5 kişilik  usta tırmanıcılardan oluşuyordu, ben de biraz uzaktan neler olacağını izlemeye karar verdim.

Kızağı kumun üzerinden yapının en ucuna kadar ittiler, ağırlıklarıyla kızağın en uçtan düşmesini engelleyerek iki çocuk da kızağın üzerine oturdu. Geri sayımın ardından arkadaki çocuk kalktı ve diğer çocuk hala üzerindeyken kızak kaymaya başladı.  Kızakla birlikte düşmemek için tam zamanında halatı yakaladı. Heyecan seviyesi daha önce oyun alanında hiç  görmediğim seviyedeydi. Yukarıya doğru tırmandı, diğer çocuklar hayatta kaldığı için onu kutladılar.

“Bu dehşet bir şeydi! Dehşetti biliyorsun değil mi?” dedi. Diğer çocuklardan biri;“ Bunu her gün yapabiliriz!” İlk çocuk “ Yapabileceğimi bilmiyordum! Öleceğimi sanmıştım!” (Araştırma katılımcısının bloğundan)

3. Oyun, Sağlık ve İyi Oluş

Gelişmiş dünya ülkelerinde oyun, çocukluğun belirleyici bir özelliği olarak görülür, ‘‘sağlıklı’’ gelişime katkı sağlandığından büyük ölçüde değerlidir. Geleneksel kaynaklar gelişimi, olgunlaşma süreci olarak, basitten gitgide karmaşıklaşan evrensel aşamalardan geçerek, ya da ‘‘toyluktan’’ ‘‘olgunluğa’’ ilerleyiş olarak gösterir. İlerleme, gelişim çerçevesi içerisinde geleceğin bilindiği senaryolar önerir ve böylece gelişmekte olan hayatı önceden var eder [31] ; gelişim ‘‘tüm potansiyeline ulaşmak’’ olan bir sürece dönüşür ya da çocuğun yetişkin olması için neye ihtiyaç duyduğu soruları ile bezenir. 

Belirsizlik ve riskten kaçınma arzusu; eleştirilmeden, kabul edilmiş bilgi ve gelenekler, “verilen problemlere karşılık gelen çözümlere ve verilen sorulara karşılık gelen cevaplara yerleşen bir hafife alma hissi” takınır [32] (s.82). Bu sağduyu ya da tutuculuğun malzemeleri, öğretileri, uygulamaları ve söylemleri; ilerleme hakkında yargılar uyandıran,  iyi ya da kötü veya doğru ya da yanlış gibi bir dizi ikili ilişki arasında ayrım yapan, iyi niyetlerle ve herkesin yararı için uygulanan belirli bir çocukluk görüşü sunar.

Oyun, bu ilerlemeyi desteklemek amaçlı bir kontrol mekanizması olarak kullanılabilir [33] böylelikle – büyümeye açıkça  katkı sağlayan –  arzulanan oyun davranışlarını destekleyen, ya da açıkça amaçsız, saçma ve istenmeyen diğer oyun formlarını sansürleyen araçsal bir değer üstlenebilir.   

Oyun, fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal becerilerin gelişmesi açısından önemli bir yer tutar, bu durumda oyunda ‘‘ertelenmiş fayda’’ yaklaşımı salt oyun oynamanın ötesine hizmet eder [34,35]. Bu açıdan oyun, bir aktivite olarak tanımlanıp sınıflandırıldığında, organizasyon düzleminde, düzenlenmiş, yapılandırılmış ve belirli amaçlar için, tahsis edilmiş zaman ve mekânda gerçekleştirilen aktive sınıfına dahil olur. Örneğin, oyun ve öğrenme söylemi çocuğun araştırma ve keşfetme özgürlüğünü hoş karşılama iddiasında olsa da   bu özgürlük, pedagojik bir bakış ve inceleme ile kontrol altında tutulur; çocukların doğru şeyleri keşfetmeleri esas alındığından, çocuğun keşfetme özgürlüğü, sıkı bir şekilde kayıt altına alınır ve denetlenir [36].

Somutlaştırılmış bir araç şeklinde kullanılan gelişim anlatımı, makalede yer alan birbiriyle ilişkili başlıca iki tartışma konusu içeriyor, bunlar sağlık (hastalığın seyir etmemesi), ve güvelik (risk yönetimi) olarak adlandırılır. Bu işlevsel kullanımda odağın büyük bir çoğunluğu bilhassa fiziksel olarak ve açık havada oynanan oyunlar üzerine. Oyunun araçsal değerine artan ilginin bir örneği olarak, sosyal sağlık kurumları ve sağlık teşviki birimleri obezite ile mücadele etmek için oyundan bir araç olarak yararlanıyorlar [37,38], gelişmiş dünya ülkelerinin sağlık gündemine girmiş ve halı hazırda yükselmekte olan bir konudur [39]. Obezite söylemi, olağan biyotıp bakış açısından, hareketsizlik, düzensiz beslenme, obezite ve sağlıksızlık ilişkisine odaklanır; ‘‘obez ve risk altındaki (aşırı kilolu) vücutlar tembel ve ağır bedeller ödeyen   şeklinde resmedilir ve uzman kontrolü altına alınma ihtiyacı duyulur’’[40] (s.228).

Amacımız, aktüel obezite söylevini analiz ederek eleştirmek değil; oyun oynamanın bu parametrede nasıl bir mertebeye ulaştığıdır. Alexander ve arkadaşlarının [37] notuna göre amaçlanana ulaşılmasını sağlanması için müzakere ve planlama gerektiren ciddi bir faaliyet haline geliyor. Çocuklar için oyun ve obezitenin oyunu sağlıklı bir akvite olarak yapılandırması üzerine basılan tanıtıcı edebiyat ürünleri, oyunu yalnızca değerli biçimleriyle  sınırlarken  (oyunun istenmeyen biçimlerini kastederek, bu bağlamda genel olarak  oturarak oynanan oyunlar) aynı zamanda yetişkinleri çocukların hareketlilik içeren oyun aktivitelerine teşvik etmesi gerekliliğini gün yüzüne çıkarır [37,38].

Yine de bu tür politikalar, çocukların buldukları heryerde oyun yaratma kabiliyetini büyük ölçüde göz ardı ediliyor [41]: ‘‘Çocuklar nerede oyun orada’’ [42] (s. 10). İlk bakışta su kaydırağından kaymak, kasıtlı olarak fiziksel aktivite olması için amaçlanan bir eylem değildir, dürtüsel bir şekilde meydana gelen bir harekettir.   

Obezite ile mücadelede bir araç olarak ‘‘fiziksel oyunun’’ araçsallaştırılmasının yanı sıra, ‘‘Riskli oyun’’ a atfedilen değer ve bunun çocukların risk değerlendirme yetkinliklerinin gelişimine yaptığı önerilen katkıdır [43]. Yine de bu durum bir nebze belirsizliğe ve probleme yol açar. Masumiyetinin korunması başlığı altında, çocukların risk alması tehdit edici olarak görülür ve  çocuklardan riskten uzak durmaları beklenir, yaralanmalar ya da yaşam tarzından kaynaklanan hastalıklar da yetişkinlerin kötü risk yönetimi ile ilişkilendirilir [44]. Aynı zamanda, belli bir düzeyde göze alınan riskin faydalı olduğu savunulur. Risk-fayda değerlendirilmesinin yapılanmasında dengeli bir tavır sahiplenilmesi gereklidir, özellikle de Britanyada;

Gözetim altında oyun kurulurken denetimde yer alan bireylerin yaklaşımı ve sorumluluğu ile birlikte risk yönetimini göz ardı etmeden çocuklara ve gençlere yönelik faydalı bir oyun geliştirebilirler. Fayda sağlamak ve olası riskleri göz önünde bulundurmak, oyunu kuran bireylerin bu kuramda temel olan iki hedefi özümsemelerini sağlar: gençlere ve çocuklara eğlenceli, mücadeleci, etkileşime açık oyun fırsatları sunarken çocukları tolere edilemeyecek, zarara uğratacak risk faktörünün denetlendiğinden emin olmalarını [45] (s.8).

Bu yaklaşım, çocukluğun tüm kurumlarına nüfus eden abartılı riskten kaçınma durumuna bir karşı koyuş olarak görünse de, (gerekli) risk yönetim süreci tekniği dili içerisinde ifade edilir, yetişkin bireylere nelerin irrasyonel davranış olarak algılanacağına dair bir kontrol mekanizması olmaları için sorumluluk yükler.  Bunun yasallaşması, yetişkinlerin mesuliyeti ve kuralları, çocukluğun masumiyeti, koruma, en iyi fayda ve gelecek vatandaş gibi  çok daha geniş bir bağlamda iç içe geçmiştir.  Bunlara, “problem” yaratan  dolaylı etkiler de eşlik eder ve böylece ne söyleneceğine ya da yapılacağına dair keskin  sınırlar çizilir.  Bu yüzden yetişkinler genellikle;  oyunların “mış gibi” doğasını ve canlı duygusal boyutlarını  takdir etmek yerine, oyunlardaki içeriği olduğu gibi  ve risk odaklı bir okumaya dayalı olarak değerlendirebilirler. 

Korumacı anlayış açısından bakıldığında herhangi bir yaralanma olasılığı istenmeyen bir durumdur, potansiyel bir zarar ortaya koyar, sadece çocuklar için değil, aynı zamanda yetişkinlerin çocukları güvende tutma görevinde başarısız olmaları açısından [34]. Bu düşünce, açılış senaryosuna kolayca uygulanabilir.  Çocukların davranışları riskli olarak anlaşılabilir, yetkili yetişkinin bu durumda yaralanma olasılığı hakkında bir karara varması ve dile getirmesi gerekir, bu durumda çocukların yetkin tırmanıcılar olduğunu dile getirmektedir. Çocukların risk değerlendirme becerilerini geliştirdikleri anlaşılabilir, ki bu durumda şüphesiz öyledir,  yine de yapılan gözlemler aynı zamanda bu deneyimin çocuklar için heyecan verici bir güç olduğunu da ortaya koyuyor, bu konu daha sonra ele alınacaktır.

Kamu sağlığı ve eğitim kurumlarından oyuna artan ilgi var, ‘iyi oluş’ kavramı da sağlık ve sağlık sorunlarının bir eki haline geldi. Bunun çocukların sağlığı ve gelişimi arasında bir ilişki olduğu varsayımı ile birlikte, bunun tanımı ‘sağlıklı gelişim’ terimi ile belirttiğimiz çocukların iyi oluşunun normatif ölçümlerine yönelik bir kısaltmadır. Ancak kavramlar yetersiz bir şekilde tanımlanmıştır, iyi oluş, pozitif sağlık, yaşam kalitesi ve mutluluk gibi çeşitli terimler sık sık birleşik, belirsiz, tanımı eksik ve  literatürde tutarsız olarak kullanılmış [47,48], dolayısıyla çokça eleştirilmiştir [49,50].  İyi oluş hali; iyi olmanın ne olduğunu objektif ve normalleştirici bir tanımı benimseyen,  oldukça politik bir kavramdır. 

Çocukların iyi oluş halini hesaplamaya sıra geldiğinde, ölçümler eksik bir yaklaşım ortaya koyar: çocukların iyi oluş hali, fiziksel, zihinsel ve eğitimdeki “eksikliklerle”  ölçülür. 

Böyle bir bakış açısı, çocukların kimliği ve  gidişatının önceden belirlendiği ve “normal” olmaktan alıkoyan şeyin  ne olduğunu belirlemek için uygulanan, çocukları “iyi-olanlar” şeklinde değil, “iyi olacak olanlar” şeklinde bir vurguyu inşa eden, bir ajandayı destekler [51]. 

Morrow ve Mayall [50] (s. 227) iyi oluşa odaklanmanın nihayetinde bireyci, öznel, çocukların hayatlarının politik niteliğini ortadan kaldırma riski taşıyan bir yaklaşım  olduğuna;  çalışmaların çocukları kendi günlük dünyalar ve deneyimlerinden soyutladığı sonucuna vardılar. 

“İyi oluş” ölçüleri; yaşanmış deneyimlerden ya da insanların dağınık, karmaşık ve rastlantısal gündelik hayatlarından çıkardıkları,  iyi oluş ve mutluluğun genel tanımlarından ziyade,  siyasi partilerin öncelikleri ve  ideolojileri  hakkında daha çok şey söyler. 

Çocukların oyunları, bu süreçte giderek artan bir şekilde,  ekonomik olarak üretken ve sağlıklı yetişkinlerin gelişimini desteklemek için  uygun davranışlar hakkında değerler aşılamak için tasarlanmış bir dizi stratejik geliştirme süreci ile karıştırılmaktadır. 

Burada tehlikeli olan konu, bu müdahalelerin değeri değil, çocuklar ve oyun arasındaki  ilişkiye dair belirli bir anlayış ürettikleri yollar hakkındadır:

çocukların oyunlarının sağlıklı ve aktif olmasını düzenler ve böylece çocukların oynamaya teşvik edilmesini, oyunun diğer göreceli niteliklerinin görmezden gelinmesini normalleştirir. Aslında, sadece eğlenmek için oynamak (yani anlamsız zevk) ortak bir çocukluk deneyimi olarak düşünülse de, sağlık için, daha üretken ve açıkça aktif oyundan daha az önemli görünmektedir   [37] (s. 14).

Açılış senaryosuna geri dönersek, böyle bir hesap, fiziksel kaynakların faydalarını ve faaliyet, risk değerlendirme becerilerinin geliştirilmesini ön plana çıkaracaktır, fakat son birkaç cümleye fazla dikkat vermeyin:

“Bu dehşet bir şeydi! Dehşetti biliyorsun değil mi?” dedi. Diğer çocuklardan biri;“ Bunu her gün yapabiliriz!” İlk çocuk “ Yapabileceğimi bilmiyordum! Öleceğimi sanmıştım!” 

Bununla birlikte, bu gibi durumlarda bile, çocuklar düzenlenmiş olsa da kendiliğinden, öngörülemez ve eğlenceli, birlikte oyun yaratma eylemleri, anları için fırsatlar her zaman vardır, bu çocukların ve bazen de yetişkinlerin, başkalarının kendilerine dayatmaya çalıştıkları davranış ve hareketlerden kaçmalarını sağlar.  Ek olarak, şimdi oyuna bu noktadan bakıyoruz. 

Bu yazı Stuart Lester ve Wendy Russell tarafından kaleme alınan “ Turning the World Upside Down: Playing as the Deliberate Creation of Uncertainty” adlı makaleden alınarak çevrilmiştir. 

Makalenin orjinaline buradan erişebilirsiniz.

Çeviri: Zeynep Yükseloğlu

Düzenleme: Özlem Arkun

Görsel: The Land DocumentaryErin Davis

“To Play Will Be An Awfully Big Adventure”

This essay is published on Pop-up Adventure Play Blog, in December 2019.

Özlem is from Turkey and has enthusiastically been writing to us for a few months now. Joining us on the Playworker Development Course as soon as humanly possible, Ozlem has been working hard in play ever since. Here is the journey so far.
****

By Özlem Arkun

The first time I read about the adventure playgrounds in Joel Spring’s “A Primer of Libertarian Education” I was truly amazed by the idea! To destroy and to build all at the same time and all in children’s hands! This was like a  depiction of a utopia for me, as it was like a training to destroy the rotten world with all of its rotten values and creating a new one; with cooperation, with love and freedom.

After the first shock wave (right after reading these pages tens of times and underlining and taking notes and daydreaming…) I found myself thinking about “How I can do that or how I can make this possible? Is it impossible?”. 

“Only if you believe it is.” whispered the mad hatter at that moment. So I started to believe it is not…

This was nearly a year ago, when I came to an intersection in my life. And to be clear, that was quite an intersection! Coming across some people whom I haven’t heard of before, but I feel like I know them since the dawn of time once I met them…  There, somewhere, my adventure started, and I came to know Suzanna and Morgan. And I came to know Pop-Up Adventure Play!

When I first met with adventure playgrounds in Spring’s book; I realised that I had been thinking about stable/owned spaces. Yet Pop Up Adventure Play was hacking this “must”. Pop-Ups were like a fairy tale, once upon a time they exist, and one moment at a time, they vanish. You can not prove that they have existed somewhere, sometime; but you can not prove the otherwise either! It can happen anytime, anywhere.

So I started to organize Pop-Up Play Days, the first one was for my daughter’s honor on her birthday, with a few children (mostly her schoolmates). Then came another and another and another and another… Soon I became addicted to Pop-Ups; maybe it is just because it is amazing to watch children playing freely. As I started to walk on this playful path I realized that Pop-Ups are a kind of alchemy, they can change the trash into anything and/or everything. It is like a miracle happening in front of your eyes.

While running a Pop-Up an adult / an inexperienced playworker may think “what am I going to do now? What is next? Oh I run out of loose parts! How can I carry out this or that? Is it a risk or a hazard? etc. etc… Yet throughout the journey a playworker learns to trust children – I mean literally! If you just let them, they show you everything! Most importantly the children always give you hope and warm your cold little heart.

From the moment I decided to open space for free play in my life, many things changed. I started to become “a more colorful” human being. At this point, the dumpsters seem like a treasure chest and I find myself hacking conventional playgrounds or carrying junk as a daily activity to design my second floor as a free play space!  (I moved my house in a surreal duplex apartment in which the second floor is just a little higher than a child’s height, (it is similar to the 7.5th floor in “Being John Malkovich”) It always made me smile when I read the quote from Alice in Wonderland: “I knew who I was this morning, but I’ve changed a few times since then.” Now I literally understand her, as I go upstairs or downstairs, growing and shrinking spontaneously…

During my Pop-Up adventure, I have learned a lot. I have learned to dream something and actualize it. I have learned to observe and let go; to appreciate all the junk I have, and to turn that junk into anything I want.

I have learned also, to realize the hazards and to take risks, to have the courage to play with fire. Now it is obvious that one becomes courageous because she is scared but still goes for it. I have learned that we all learn as we are on our way and we grow at our own pace and in our own way.

Reminding me the secret of the fox; “The truth is invisible to the eye and only the ones who look with their hearts can see the truth”,  I have seen many times that anything can come out of a cardboard box – sometimes a sheep, sometimes a journey to the Moon!

All these I have learned from children and still learning.