Röportaj: Brooklyn Apple Academy’den Mesajımız Var

Özyönelimli bir öğrenme merkezi olan Brooklyn Apple Academy’de görev alan yürütücülerden biri olan Alexander Khost’un, Mayıs 2019’da İstanbul’da, Uluslararası Alternatif Eğitim Sempozyumuna katıldıktan sonra, Brooklyn Apple Academy’den çocuklarla gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Alex: Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye’de buraya benzer bir yer yok ve oradaki insanlar burada bir günün nasıl geçtiğini merak ediyorlar, neler yapıyorsunuz, nasıl karar alıyorsunuz, sıradan bir gün neye benziyor? İstersen adını, yaşını söyleyerek başlayabilirsin. Ve sonra da Brooklyn Apple Academy’de neler yapıyorsun, belki bundan biraz bahsedebilirsin?

BZ: Merhaba Ben BZ, 10 yaşındayım. Herkesin bu soruya benzer cevapları olacağını ama aynı zamanda da farklı cevapları olacağını düşünüyorum. Burada arkadaşlarla oyun oynuyoruz ve aslında bir biçimde insanlarla nasıl başa çıkacağımızı öğreniyoruz ama sanırım burada farklı şeyler yapan insanların farklı yanıtları olacaktır.

-İnsanlarla başa çıkma kısmını biraz açabilir misin, nasıl yapıyorsun, neleri kapsıyor?

Yani farklı geçmişlerden, farklı inançlardan ya da sadece farklı karakterlerden insanların buradaki herkesle çok yakın arkadaş olmak zorunda olmadığını, sadece insanlarla iletişime geçmeyi ve bir çatışma ortamı yaratmamayı öğrenmesi ve bunun gibi şeyler.

-Bunun hayatta önemli bir beceri olduğunu düşünüyor musun?

Evet.

-Peki geleneksel okulların bunu öğrettiğini düşünüyor musun?

Hayır, pek sayılmaz. Bence geleneksel okullar, eğer daha fazla yapılandırılmış bir yer istiyorsanız ve bağlı kalmanız gereken -oldukça ağır- bir ders programına sahip olmaktan hoşlanıyorsanız, iyi. Ama bu gerçekten nasıl biri olduğunuza bağlı, daha özgür olmaktan hoşlanıyorsanız evokulluluk, “otur, şimdi bunu yapıyoruz” gibi şeylerden hoşlanıyorsanız, geleneksel okullar.

Isa: Adım Isa. I-S-A şeklinde yazılıyor, E-S-A şeklinde değil. Birçok insan bunu yanlış heceliyor. Hatta bir arkadaşım var, bana mesaj attığında hep yanlış yazıyor, bu gerçekten can sıkıcı ama ona söylemek istemiyorum. 12 yaşındayım ama iki hafta içinde 13 olacağım, yani aslında 13 sayılır. Ben burada D&D (Dungeons & Dragons) oynatıyorum. Yani bir hikaye anlatıyorum ve bundan hoşlanan diğer insanlar hikayeme dahil oluyor ama genellikle olmuyorlar. Bir de Salı günleri iki arkadaşımla film çekiyoruz, bu gerçekten çok eğlenceli. Neredeyse bitirdik ama düzenlemek için yeterince vaktimiz olmayacak, muhtemelen evde bitireceğim.

-Filmin konusu nedir?

Ben Açlık Oyunları’nı okudum ve bir distopya yazmak istedim ama arkadaşım fantastik bir hikaye olsun istedi ve hikayeye öyle karar verdik.

Oliver: Ben Oliver, 10 yaşındayım. Burada günlerimiz çok çılgın geçiyor.

-Çılgın derken, biraz açar mısın?

Yani çılgın işte. Burada insanlar bir sürü şey yapıyor; masa oyunları ve video oyunlar oynuyor, parka gidiyor.

-Sence insanlar burada nasıl öğreniyorlar?

Burası “otur ve bir daha asla hatırlamayacağın 15 bölümlük testi çöz” gibi değil, daha fazlası. “Hey, bunu mu yapmak istiyorsun, evet bunu yapacağım.” Sonra onu yaparsın ve bir şeyler öğrenirsin.

-Sen burada öğrendiğin bir şeyle ilgili bir örnek verebilir misin?

Okumayı Minecraft oynayarak öğrendim.

-Peki insanlarla geçinmek konusunda bir şeyler öğrendiğini düşünüyor musun?

Evet elbette, ama Koca Billy hariç. O dün benim öğle yemeğimi çaldı.

-(Okuyucuya not) Ona inanmayın yalan söylüyor, burada Koca Billie diye biri yok.

Shaylem: Adım Shaylem. 11 yaşındayım. Brooklyn Apple için bir youtube kanalı yürütüyorum. Gazete kulübündeyim ve ayrıca şaka kulübünün kurucularındanım.

-Neden şaka kulübü?

Çünkü iyi şaka yapmanın birine bir şeyi daha güzel anlatmanın bir yolu olabileceğini düşünüyorum. Gazete Kulübü’nün editörüne bir şaka yaptık, çünkü gerçekten patronluk taslıyordu. Ben de ona küçük bir ders verebileceğimi düşündüm. Karşı tarafa mesaj vermenin eğlenceli bir yolu.

Türkiye’de evokulluluk yasal değil, ve bu röportajı okuyacak insanlar için bunun başka yollarına dair ya da sistemi nasıl değiştirebileceklerine ya da genel olarak neler yapılabileceğine dair bir tavsiyen var mı?

BZ: Benim Toronto’da olan şu anki okulum gibi olabilir, yapılandırılmış dersler var ama hala oyun oynayabiliyoruz. Brooklyn Apple Academy kadar özgür değil ama demokratik bir okul. Sınıflarımız var ama “sırana otur” falan gibi değil. Masalarımız var, öğretmen bir şeyler anlatırken minderlere oturmayı seviyoruz, arkadaşlarımızla birlikte oturabiliyoruz.

Bence çok stresli, katı ortamlar aslında çocukları travmatize ediyor. Yeteri kadar vakit var ve bence bazen “ben bunu yapacağım” demek ya da oyun oynamak ve bir şeylere bir süreliğine mola vermek çok yararlı.

Javier: İsyan. Ya da isyan değil de daha çok protestolar. Protestolar gerçekten çok eğlenceli.

-Sen hiç protestoya katıldın mı?

Evet, iklim değişikliği eylemine katıldım. Bir arkadaşımın ebeveynleri gözaltına alındı, bir de Noah tutuklandı.

-Noah kim?

Burayı kuran kişi, Apple Academy’i.

-Sence bu iyi bir şey miydi, kötü mü?

Bence çok havalı bir şey.

Oliver: Zor bir soru… Şu işe yarayabilir. Kendilerini sürekli okuldan attırsınlar, böylece ebeveynleri yeni bir okul ararken özgür olabilirler.

Shaylem: Okul sonrası için bir kulüp kurmayı deneyebilirler. Okuldan sonra böyle bir yerde vakit geçirebilirler. Oradaki okul sistemini bilmiyorum, yani neyi değiştireceklerini bilemiyorum.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

BZ: Arkadaşlar oradan bana biraz lokum yollayın lütfen, çok seviyorum, bayılıyorum. Yakın zamanda Türkiye’ye gidebilecek gibi görünmüyorum, yani bu yüzden lokum yollayın. Teşekkürler.

Shaylem: Burası süper bir yer!

Brooklyn Apple Academy’de özyönelimli eğitim nasıl uygulanır görmek isterseniz, buyrunuz:

Alternatif Eğitime Bir Alternatif

Bu metin 25 Mayıs 2019 tarihinde Barış Manço Kültür Merkezinde yer alan, Uluslararası Alternatif Eğitim Sempozyumunun açılış panelinde; Play:ground NYC kurucularından, çocuk hakları savunucusu Alexander Khost’un yaptığı konuşmadan türkçeye çevrilmiştir.

Günaydın, benim türkçem iyi değil, yabancıyım.*

Bundan sonrasını İngilizce anlatacağım. Bir sene boyunca Ankara’da öğretmenlik yapmıştım, o yüzden birazcık Türkçe konuşabiliyorum. Adım Alexander Khost. New York Şehrinde yaşıyorum ve Brooklyn Apple Academy adında bir öğrenme merkezinde çalışıyorum. Size alternatif eğitime alternatif bir yöntemden bahsetmek için buradayım. Özyönelimli eğitim dediğimiz bu yöntem, okullarda, merkezlerde ya da evlerde “okulsuzluk” şeklinde uygulanabilir. Fakat bunlardan bahsetmeye başlamadan önce bir anlığına durmak ve insan olmanın tarihini düşünmek istiyorum.


1.8 milyon yıl boyunca insanlar eşitlikçi toplumlarda avcı toplayıcı olarak yaşadılar. Araştırmalar gösteriyor ki tüm kıtalarda, farklı coğrafyalardaki avcı toplayıcı topluluklar çocuklarını benzer şekilde yetiştiriyorlardı. Ortalama 4-5 yaşlarında çocuklar kendilerine bakan kişiden ayrılarak gidip oyun oynuyorlardı. Ve onlar, yetişkinlerin kullandığı tüm araçlara erişebiliyorlardı, mesela ateş, oklar, bıçaklar… ne isterlerse. Ve orada onları denetleyen hiç bir yetişkin yoktu, yani özyönelimliydiler. Bu şekilde 16-18 yaşlarına kadar oynuyorlardı. Yetişkinlerin arasına katılıp, avlanacakları, toplayacakları ya da topluluğun bir üyesi olarak ne istiyorlarsa onu yapacakları zamana kendileri karar veriyorlardı. On bin yıl kadar önce tarımı keşfettik, ve toprakları çitlemeye başladık. Böylece topraklara sahipleri ve toprak sahipleri için çalışanlar ortaya çıktı. Bu dönemde baskı ortaya çıktı, bazı insanlar belli türdeki işleri yapmaya ve öğrenmeye zorlanıyordu. Netleştirecek olursak, insanlık tarihinin yüzde doksan dokuzu avcı toplayıcı olarak yaşadık; insanlık tarihinin yüzde birinden daha az bir süredir ise benim ve sizin alışkın olduğumuz bu yaşam tarzını sürdürüyoruz.
200 yıl kadar önce Prusyalılar zorunlu eğitimi ve sertifikalı öğretmenliği ortaya çıkardılar. Bundan 150 ila 100 yıl öncesinde bir zaman aralığında, bu tarz bir sistem dünyaya yayıldı. Bu bir çoğumuza tanıdık gelen hatta içinde büyüdüğümüz kamusal eğitim sistemi.Eğer gelenekten ve geleneksel eğitimden bahsedecek olursak avcı toplayıcıları düşünmenizi isterim, çünkü gelenek uzun bir süreden bu yana yapılagelen şeyleri tarif etmek için kullanılır. Günümüzde popüler olan Prusyaların icat ettiği sistem için ise konvansiyonel eğitimi kullanacağım. Böyle bir giriş yapmak istedim çünkü birazdan size bahsedeceğim şey birçok insan için oldukça sıradışı ama aslında çocukların yüzyıllarca nasıl yetiştirildiğini düşündüğümüzde çok daha geleneksel.


Özyönelimli eğitim, çocukların kendileri için en iyi olan şeyin ne olduğunu bildiğine inanmaktır. Bu aslında bir çocuk hakları hareketidir, çocukların baskı altına alınmasına karşıdır. Benim ve özyönelimli eğitimi savunanların düşüncelerine göre bir yetişkinin bir çocuğu bir sırada oturmaya zorlayarak, bir yetişkinin önemli olduğunu düşündüğü şeyleri öğrenmeye zorlamak baskıcıdır. Hatta bunun şiddet olduğunu söyleyebiliriz. Ve eğer durum böyleyse, bir çocuğu bu baskıdan azade nasıl yetiştirebilirsiniz?
Ben Özyönelimli Eğitim Birliği** adında bir örgütte çalışıyorum. Özyönelimli eğitimde kullanılan altı basit süreç var, kısaca bunların üzerinden geçeceğim:

-Eğitimin çocukların sorumluluğu olduğuna dair sosyal beklenti

-Oynamak keşfetmek, kendi isteklerini hayata geçirmek için kısıtlanmamış zaman

-Kültürün araçlarıyla oynama olanağı

-Yargılamayan sadece yardım eden, farklı yetişkinlere erişme olanağı

-Benim en önemli olduğunu düşündüğüm, çocuklar ve ergenler arasında karma yaş grubu.

-Sonuncusu ise istikrarlı, saygılı ve destekleyici bir sosyal çevre.


Şimdi sizden iş çıkış saatinde kalabalık bir metro istasyonunu hayal etmenizi istiyorum. Eğer buradaki insanları gözlemleyen bir yabancı olsaydınız, bu size bir kaos gibi görünürdü. Oradan oraya koşturan insanlar, bir sürü farklı şey yapıyorlar, bir sürü ses, gürültü… Ama yine de bu tren istasyonu bir bakıma bir mucizedir. Oradaki her bir insanın kafasında bir varış noktası vardır. Ve oradaki herkes işbirliği içinde çalışır, ve böylece herkes nereye gitmek isterse oraya gidebilir. Eğer özyönelimli bir grup çocuğu birlikte oynarken ya da çalışırken görürseniz, bu tren istasyonunda gördüğünüz manzaraya çok benzerdir. Çoğunlukla çok dağınık yerlerdir, benim çocuklarımın da gittiği özyönelimli öğrenme merkezinde, içeriye ilk girdiğinizde çoğu zaman yerlerde bir sürü kirli çorap vardır. Ortalıkta bağıran, farklı oyuncaklarla koşturup duran çocuklar vardır. Ve insanlar böyle bir merkeze ilk defa girdiklerinde genelde yüzlerinde böyle dehşete düşmüş bir ifade olur. Bu yüzden bu insanlara bir an durup düşünmeleri için genellikle bu tren istasyonu benzetmesini yaparım. Ve tıpkı tren istasyonundaki bir yolcu gibi, eğer oradaki bir çocuğu uzun bir süre takip ederseniz, fark edersiniz ki bu çocuklar öğreniyor, diğerleriyle işbirliği yapıyor ve ne yönde gitmek isterse o yönde gitmekte özgürler. Ve yine tekrarlayacak olursak bu 1.8 milyon yıl boyunca avcı toplayıcıların yaptığına çok benzerdir. Bu yöntemin neye benzediğini kafanızda canlandırmanız açısından bir örnek faydalı olacaktır.


Bu hafta bu sunumu hazırlarken, (Fotoğraftan bir çocuğu göstererek) bu çocuğun adı Shaylem, benden bir şey yapmamı istedi. 5 ay önce bir pazartesi günü canı sıkılmıştı. Ben de ona yapabileceği bir şeyler önermiştim. Yanlış anlaşılmaya yer vermemek için söylüyorum, ben Shaylem’ı üç yıldır tanıyorum ve ilgi alanlarını epey biliyorum. Ve ona bir sanat tarihi dersi önerdim. Bu benim konvansiyonel bir öğretmen olarak çalıştığım yıllarda verdiğim bir dersti. O bu fikri sevdi ve birlikte böyle bir sınıf açmaya karar verdik. Ve böylece çalıştığım merkezdeki çocuklara sanat tarihi dersine katılmakla ilgilenen kimse var mı diye sormaya başladık. Beş kadar çocuk katılmak istedi. Biri 5 yaşında, ikisi yedi yaşında ve biri 11 biri de 12 yaşında. Her pazartesi kütüphane buluştuk. Mağara resimleriyle başlayan bir sanat tarihi dersine başladık, yola devam ettik ve bu pazartesi soyut ekspresyonizme kadar geldik. Ben ressam Jackson Pollock’tan bahsettim. Ve onun boyaları sıçratarak resim yaptığı videoları izlemeye başladık ve çocuklar bundan çok heyecanlandı. Çalıştığım merkezin hemen yanında bir boya dükkanı olduğunu hatırladım, onlar bazen bize bedava boya kovaları veriyorlardı. Çocuklara bir gidip bize boya verip veremeyeceklerini sormayı önerdim. Çok büyük bir kumaş parçası bulduk. Ve New York şehrindeki bir çatıya çıktık, boya kovalarını açtımnve ortaya bu (resmi göstererek) çıktı. Pazartesi günü bunu yarattılar. Merkezde bulunan ama sanat tarihi dersini almayan bir sürü çocuk kafasını pencereden çıkarıp “hey biz de boyayabilir miyiz” diye sordular. Ve böylece hepsi bize yardım etmeye başladılar. Kısa bir süre içinde çatıda bir sürü çocukla birlikteydim. İçeri girmek istediklerinde ayakkabılarının altında boyalar vardı ve bende ayaklarının altına kartonlar bantladım ve eğlenmelerine izin verdim. Ve orada durup çocuklar birbirleriyle konuşurken dinledim. Sanat tarihi dersi alanlar almayanlara bazı açıklamalar yapıyorlardı. “Bu Jackson Pollock tarzı bir soyut ekspresyonizm çalışması” diyorlardı. Size garanti ederim bu çocukların yarısı ne Jackson Pollock ismini ne de soyut ekspresyonizmin ne olduğunu hatırlamayacaklar. Ama bir dahaki sefere müzeye gittiklerinde, bir soyut ekspresyonizm örneği gördüklerinde bunu çok güzel anlayacaklar. Bitirecek olursak, bu sadece bir örnek, bu eğitim yönteminde çok çok farklı yöntemler var. Benim çocuklarım doğduklarından bu yana bu yöntemle büyüdüler. Evet okumayı yazmayı ve temel matematiği biliyorlar. Nasıl öğrendiler hiç bir fikrim yok! Çok teşekkürler.


*Bu kısım dışındakiler ingilizceden çevrilmiştir 🙂

**Alliance for Self Directed Education

Video: Zeynep Kaya Özdemir