“Eğitim bir Özgürlük Pratiğidir”

Geçtiğimiz Şubat ayında, Zakiyya Ismail TedxLyttletonWomen’da Eğitim bir Özgürlük Pratiğidir başlıklı bir TedX konuşması yaptı. Bu konuşmanın videosunu ve konuşma metnini yayınlamamıza nazikçe izin veren Zakiyya İsmail’e teşekkürler.

Ben bir okulzedeyim. İyi iş çıkardım ve ebeveynlerimi gururlandırdım. Ama bunun bir bedeli oldu. Zorunluluk, boyun eğme ve rekabet üzerine kurulu bir sistemde iyi iş çıkarmak; içimdeki çocuğa, meraklarıma ve bağlanma ihtiyacıma ihanet etmemi gerektirdi. Yine de atlattım; çoğu zaman…

Çoğumuz atlatıyoruz değil mi? Neden? Neden ben 12 yıl boyunca ölüm kalım mücadelesi vermek zorundayım? Hem de eğitim, gelişmek ve özgürlükle ilgili olmalıyken. Peki atlatamayanlara ne oluyor? Bunlar eğitim okumak için yola çıktığımda kafamdaki sorulardı. Çok fazla şey öğrenmedim ama unutulmaz bir satıra rastladım… “Öğrenme; bilgide, yetenekte ya da beceride deneyim aracılığıyla gerçekleşen, nispeten kalıcı değişimdir”. Nispeten kalıcı değişim. Şimdi eğer öğrenme nispeten kalıcı bir değişim ise, o zaman ben 12 yılı okulda ne yaparak harcadım? Çünkü ben hiç bir “nispeten kalıcı değişim” yaşamadım. Benim yöntemim şuydu, sınav için çalış, sınavı geç ve unut. Tanıdık geldi mi? “Öğren, sınava gir, unut” sistemi; otuz yıl önce ben oradayken, okulların olağan yöntemiydi. Çok fazla şey değişmedi. Bu öğrenme değil. Bu kısa süreli ezberleme.

Milyonlarca çocuğun içinde olmaya zorlandığı ama çok az öğrenmenin gerçekleştiği bu kurumdan, bu öğrenme yerinden kaçışın olmaması beni rahatsız etti. Ve hayatımızın o kadar çoğunu tüketiyor ki, 12- 15 yıl boyunca! Bunu deneyimledim, hayatta kalmayı başardım ve çok az öğrendim.

Nasıl oluyor da bu kurumun böylesi büyük bir etkisi oluyor. Bunun; öğrenme, eğitim ve toplumla olan ilişkisi nedir? Bu soruların cevabı kurumsal kutunun içinde bulunamaz. Dışarıya çıkmak ve kendi öğrenme yolculuğumu yaratmak zorundaydım. Kitaplar, bloglar ve videoları kullandım, ve ilişkilenecek birçok öğrenme topluluğu buldum. Okul sisteminin dışına çıkan aileler, özyönelimli eğitim merkezlerinde yer alan insanlar, topluluk öğrenme merkezleri ve ekoversiteler. Bu arada, öğrenme sürecimizi kendimiz yürüttüğümüz zaman öğrenme genel olarak nasılsa, benim öğrenme yolculuğum da şans eseri neredeyse öyleydi. İçsel motivasyon, kaynaklara erişim ve meraklı olma ve sorular sorma özgürlüğü… Yoldan sapma, yavaşlama, hızlanma özgürlüğü… Ve öğretmenlerimizi ve öğrenme topluluklarımızı seçme özgürlüğü.

İşte öğrenirken özgür olmak buna benziyor. Bazı cevaplar da buldum. Benim tahayyül ettiğim eğitim, köklerini çocuk haklarından, özgürlükten alıyordu ve toplumsal bir dönüşüme yöneliyordu. Bizim için bu, işbirliği ve toplulukla birlikte özgürce yaşama ve öğrenme pratiği olarak okulsuzluğa benziyordu. Kendi öğrenmem üzerine düşünme sürecim, bizim yolumuzu okulsuzluğa çıkardı, kendi öğrenme pratiğimden ayıkladığım değer ve prensipler ve sonuçta bilinçli olarak gerçekleştirdiğim eylemler… Eğitim budur. Bu düşüncenin eyleme dönüşme süreci, işte bu öğrenmeyi eğitime dönüştüren şey.

Eğitim tamamen içsel bir süreç. Kimse bize eğitim veremez. Kimse, kendi öğrenme sürecimizden hangi değer ve prensipleri çekip çıkaracağımızı tanımlayamaz. Eğitim, kendi doğamızla ve öğrenme kaynaklarına erişimimizle şekillenen, kendimiz için eşsiz olarak yarattığımız bir şeydir. Bizim eğitim hakkımız var. Bu birçok uluslararası anlaşma ile tanınmış bir insan hakkı. Fakat bu, diğer haklardan farklı. Bu uygulanması zorunlu olan tek hak! Rıza aranmıyor. Evet -hakkınız var- bu zorunlu bir hak. Rızaya gerek yok. Aynı zamanda kısıtlı bir hak. Yani bizim eğitim hakkımız zorunlu bir uygulama halini alıyor ve sadece zorunlu okullaşma* ile.

Özgürlük bunun neresinde? Bu hak değil; bu mecburi eğitim görevi! Zihinlerimizin belirli bir akıbete koşullandırıldığı, 12 yıllık bir zorunlu hizmet. Ya da Sir Ken Robinson’un dediği gibi, zihinlerimizin madenleştirilmesi*. Fakat zorunlu okullaşma şu anki haliyle sınırlı ve uygulamada kısıtlı.

Zorunlu okullaşma diyor ki: Öğrenmenin gerçekleştiği bütün zengin yöntemlere HAYIR. Meraklarımızı ve düşüncelerimizi keşfetmeye HAYIR. Bunun yerine bizi sınıflara kapatıyor ve erişebileceğimiz bilgiyi kısıtlıyor. Bu haliyle, zorunlu okullaşma, eğitim hakkımıza bir saldırı. Bu tek bir zorunlulukla, başka bir çok hakkın saldırıya uğradığı bir bataklığa doğru inen kaygan bir yamaç başlıyor.

Kendi okul deneyiminizi hatırlıyor musunuz? Berbat bir okul üniforması; hiçbir zaman havaya uygun olmayan ya çok sıcak, ya buz gibi, cinsiyet ayrımcılığını gözümüze sokar. Ve o korkunç denetlemeler? Saç, tırnaklar, takılar. İhtiyacın olduğunda tuvalete gitmekte özgür olmamak? Bu ne demekti? Bu insanlık dışı değil mi?

Zorlama varsa baskı vardır. Ve bu haliyle zorunlu okullaşma baskının bir aracıdır. Gençleri insani niteliklerinden yoksun kılarken farkında olmadan yarattığımız şey de yine ötekileştirilmiş başka bir topluluk. Kaçımız çocuk statüsüne geri dönmeye istekli? Böylesi insanlık dışı bir deneyimi yeniden yaşamaya? Kaçımız bu insandışılaştırmayı hayatımızdaki genç insanlar üzerinde uyguluyoruz? (Yapmamaya çalışsak bile)

Hiç ağzınızdan şu cümleler çıktı mı? “Bana çocuk gibi davranma” ya da “Ben çocuk değilim”. Aslında ne diyoruz? Bana bu şekilde saygısız davranma. Bana nasıl hissetmem gerektiğini söyleme ya da hissettiklerime nasıl tepki vermem gerektiğini. Bana insan değilmişim gibi davranma! Öyleyse çocuklara böyle davranılmasında neden sorun yok? Daha da kötüye gidiyor. Yalnızca çocuklara ötekileştirilen bir grup olarak davranılmıyor aynı zamanda küçümsenen bir grup olduklarını da öğreniyorlar. Çocuk ya da bebek kelimesi bir aşağılama olarak kullanılıyor. Çocukça kelimesi genellikle negatif bir niteleme olarak kullanılıyor. Ve çocuklar bunu kendi kimlikleri olarak duyuyor ve okuyorlar.

Dr Stacey Patton, çocukların baskı altına alınması ve kendimizi içinde bulduğumuz toplum arasındaki rahatsız edici bağlantıyı işaret eden az sayıdaki bilim insanından biri, bir çocuk hakları savunucusu. Bence, işte bu yüzden, çocuklarla nasıl yaşadığımız ve onların erişebildiği eğitim olanakları, birer toplumsal adalet meselesi. Diyor ki, herhangi bir ırk, cinsiyet, sınıf ya da cinselliğe dayanan toplumsal bir baskı düzenini; her bir genç insan neslini dünyaya gelir gelmez yok etmeden, yeniden üretemezsiniz. Üzücü bir şekilde hepimiz bu baskıyı hayatlarımızın ilk 18 yılında deneyimliyoruz.

Bu baskının bir adı var, aslında iki: Yetişkincilik ya da Çocukçuluk. Yetişkincilik, yetişkinlerin genç insanların üzerine hakimiyetini kabul eden ve yetişkinlerin gençleri baskılamasına neden olan otomatik bir varsayımdır. Bu yapısal bir düzeyde – örneğin zorunlu okullaşma ile- ve bireysel bir düzeyde, baskın ebeveynlik ile gerçekleşir. Ve sonra, sevgimizin en derininden ve en iyi niyetlerimizden alıp; gelecek bir nesli bu korkunç deneyimin içine bırakırız. Onları öğrenmelerine ket vuran, eğitim haklarına saldıran, onları insan yerine koymayan okullara gitmeye zorlarız. Bu gerçekten de her bir genç insan neslinin yaşamasını istediğimiz bir deneyim mi?

Tüm bunların sonucunda, kendimizi içinde bulduğumuz toplumdan hoşlanıyor muyuz? Ben hoşlanmıyorum. Bence bu toplum parçalanmış, saldırgan ve yokedici. Ve bize bu döngüyü kırmamız için yalvarıyor. Bu döngüyü kırabiliriz! Bir baskı aracı olarak okulların yerine, bir özgürlük pratiği olarak eğitimi koyarak bu döngüyü kırabiliriz. Genç insanlar üzerinde baskı kurmak yerine onlarla işbirliği yaparak bu döngüyü kırabiliriz. Toplulukça işbirliği lehine bireysel rekabeti en aza indirerek bu döngüyü kırabiliriz.

Sonuç olarak ortaya ne çıkabilir? Anaakım yerine Çokluakım, travma yerine sağlamlık, öğrenme hiyerarşileri yerine öğrenme toplulukları. Eğer ben sağlamsam ve parçalanmamışsam ve her birimiz sağlamsak ve parçalanmamışsak; o zaman bizim yarattığımız topluluk da sağlamdır ve parçalanmamıştır. Ve eğer topluluğumuz sağlamsa ve parçalanmamışsa, o zaman her birimiz serpilip gelişebiliriz… Ben varım, çünkü biz varız! Güney Afrika’da buna Ubuntu diyoruz. Bir özgürlük pratiği olarak eğitim, Ubuntu felsefesiyle desteklenir. Bir Ubuntu Pedagojisi!

Sizleri öğrenmeyi yeniden hayal etmeye, eğitimi yeniden hayal etmeye ve topluluğu yeniden hayal etmeye davet etmek için buradayım. Bu hayallerin diğer tarafında, çocukları onurlandıran hayret verici bir dünya uzanıyor. Hadi orada buluşalım.

Zakiyya Ismail Eğitimde bir özgürlük savunucusu. Üç çocuğu her zaman okulsuzdu. Okulsuzluğun dekolonizasyonla, toplumsal dönüşümle olan ilişkisine dair izlenimlerini ve okulsuzluğun toplumsal adaletin yaratılmasındaki rolünü sürekli paylaşıyor ve destekliyor.

*zihinlerin madenleştirilmesi: Belli türde bir çıktı almak amacıyla, zihnimizin alt üst edilerek, gelecekte bize hizmet edemeyecek hale getirilmesi olarak açıklanmıştır.

Çeviri: Özlem Arkun

Düzenlemeler için Gamze Boztepe ve Sinan Erdoğan’a içten teşekkürler.

COVID-19 Çağında Evokulluluk: Altı Okulsuz Ebeveynden Tavsiyeler

Aşağıdaki metin I’m Unschooled. Yes I Can Write adlı blogdan alınarak çevrilmiştir. Idzie Desmarais’e Teşekkürler.

***

Zor zamanlar yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde bu krizle başa çıkmaya çalışırken, herkesin hayatı altüst oldu. Ve bu kadar ani olan değişimlerden biri de, böyle bir pozisyonda olacağını hiç beklemeyen sayısız insanın bir anda kendini bir tür evokulluk yaparken bulmasıydı. Biraz daha ilerlemeden önce belirtmeliyim ki, normalde evokulluluk buna pek benzemiyor, ve böyle olmaması da gerekiyor. “Ev” kısmı okulsuz ailelerin evlerine zincirlendikleri anlamına gelmiyor, aslında evokullular genellikle çeşitli kurslardan, evokullu kooperatiflerinden, spor faaliyetlerinden, topluluk merkezlerinden, müzelerden, parklardan ve kulüplerden oldukça faydalanıyor. Bu hepimiz için izole edici bir zaman, tabi ki normalde okula gitmeyenlerimiz için de öyle. Ama aynı zamanda, bazı açılardan hali hazırda, öyle ya da böyle evokullu olanlar için bu süreç biraz daha tanıdık. Okul-suz kısmı oldukça aşikar, ama bu aynı zamanda aile olarak birlikte çokça zaman geçirmek ve çokça yapılandırılmamış zaman demek. Bunu akılda tutarak, umuyorum ki halihazırda öz yönelimli, okul dışı, hayat boyu öğrenmeyi savunan, bir kaç okulsuz ebeveynin düşüncelerini ve tavsiyelerini paylaşmak faydalı olacaktır. Söylediklerinde birbiriyle örtüşen yanlar olduğu gibi bazı ilginç farklılıklar da var ve umarım en azından bazı sözleri sizde de karşılığını bulur, sizi rahatlatır ya da fikirler verir. Bu bir deneme zamanı, ve umarım bundan mümkün olduğu kadar çokça nezaket ve sakinlikle çıkabiliriz.

Zakiyya Ismail

Günümüz batı toplumunun belirgin özelliklerinden biri ayrışma. Bir çok aile – tercih ya da gerekliliklerden dolayı- günlerinin en güzel kısımlarını birbirinden ayrı geçiriyor. Genellikle bu ayrışma kopukluğu da beraberinde getiriyor. Bu reçete edilen fiziksel/sosyal mesafelenme bize beraberliği bahşetti. Fakat beraberlik, ayrılıklara alışkın olduğumuzda, her zaman kolay değil. Bu nedenle, birlikte olmayı, ortak bir ritmi bulmayı öğrenirken, birbirimizin etrafında ve birbirimizle dans ederken başka bir şeye ihtiyacımız var; “Sevecenlik”. Bu yüzden dans edin! Dansedin ve çocuğunuzla birlikte olmanın tadını çıkarın.

Ayrışmayı sürdüren online dersleri ve sonsuz etkinlik listelerini unutun ve bağlanmayı kucaklayın. Bu listelerin bir değeri var. Birer araç olarak. Hedef değil. Kendi listenizi yapın. Ailenizdeki bağları kuvvetlendirmenin farklı yollarının listesini çıkarın. Bağ kurmanın her bir insan için, bir çok yolu var. Bağlanmak sohbet etmeye, şaka yapmaya, en sevdiğin yemeği pişirmeye, rüyalarını ya da sırlarını paylaşmaya, hayal oyunları oynamaya, yaratmaya, sessizce oturmaya, beraberce oturmaya ve kendi kendine oturmaya benzer. Bağlanmak, sizin zihinsel ve ruhsal sağlığınız ve tüm ihtiyaçlarınızı karşılamak için bulduğunuz ortak bir dil gibidir. Ancak çoğunlukla bağlanma yargılarımızı ön kapıdan, beklentilerimizi ise arka kapıdan dışarı attığımızda ve sadece çocuklarımızla olduğumuz zaman, ortaya çıkan şeyi kucakladığımızda gelir.

Zakiyya Ismail, 20, 21 ve 13 yaşlarında üç okulsuz annesi. Websitesi Growing Minds’ı Twitter ve Instagram’da bulabilirsiniz.

Tiersa Mcqueen

Gevşeyin. Evde okulu kopyalamanın cezbedici olduğunu biliyorum, ama ebeveynlere kendi ritimlerini bulmayı ve aile olarak bir yol açmalarını öneriyorum. Koronavirüs bizi bilinmeyen bir bölgeye koydu ve gerçekten yarının ne getireceğini hiç bilmiyoruz. Bu belirsizlik bize okulun bir şeyleri yapma biçiminden ayrılıp, bizim kendine has çocuğumuz için en faydalı olacak şekilde bir şeyleri yapma fırsatı veriyor. Keyif alın. Çocuklarınızla neyi yapmaktan keyif alıyorsunuz? Özel bir tarif yapmak? Video oyunları oynamak? Sohbet etmek? Resim yapmak? Birlikte kitap okumak? Onlarla ne yapmaktan hoşlanıyorsanız, şimdi onu daha fazla yapın. Onlarla geçirdiğiniz vakitle bağlarınız güçlenecektir. Onlarla oynayın ve bırakın oynasınlar. Bırakın, oynamaları gerektiğini düşündüğünüzden daha da çok oynasınlar.

Çocuklar oynayarak epey çok öğrenirler. Çocuklarınızla gülmeye zaman ayırın. Bu sadece birbirinize daha yakın hissetmenizi sağlamaz aynı zamanda bu kafa karıştırıcı dönemde onların kaygılarını da azaltır. Bırakın yaşayarak öğrensinler. Çocuklar fevkalade esnektir ve yetişkinlerin sandığından çok daha fazlasını anlayabilirler. Şu anda normalde sadece yaz tatilinde sahip oldukları bir özgürlüğe sahipler. Şimdi onlara meraklı olma ve kendi eğitimlerinde özyönelimli olma şansı vermenin zamanı. Son olarak, beklenmedik evokullu ebeveynlere tavsiyem, bu dönemin nasıl hatırlanmasını istedileri üzerine düşünüp taşınmaları.

Maya Angelo’nun meşhur bir sözü var; “İnsanlar söylediklerinizi unutur, insanlar ne yaptığınızı unutur, ama insanlar asla onlara nasıl hissettirdiğinizi unutmaz.” Sizin çocuklarınız da evokullu deneyimleri süresince yapmak zorunda oldukları çalışma sayfalarının içeriklerini, sanal öğrenme sitelerini unutacaklar, ama bu süreç boyunca evde ailesiyle birlikte olmanın nasıl hissettirdiğini asla unutmayacaklar. Ebeveynlerinin bu sürece nasıl tepki verdiğini hatırlayacaklar, çünkü sizi izliyorlar ve öngörülemeyen birşeyler olduğunda bununla nasıl başa çıkacaklarını sizden öğreniyorlar.

Tiersa Mcqueen, 9 yaşında ikizler ve 12, 14 yaşındaki okulsuzların annesi. Onu da Twitter’da bulabilirsiniz.

Fotoğraf: Aaron Burden Unsplash

Vina Joy Duran

Bu pandemi, gerçekten bizim toplumumuzun adaletsiz yanlarını gösteren bir ayna oldu, buna yetişkinlerin çocukların üzerinde kontrol ve güç sahibi olmasının meşrulaşması da dahil. Bu, herhangi birine kişisel olarak yakıştırdığım bir yargıdan ziyade, yapmak zorunda olduğum önemli bir toplumsal eleştiri çünkü buradan iyi bir şey çıkacaksa, bu krizin ışık tuttuğu şeyleri yeniden düşünme fırsatı yaratarak mümkün olacak. Ancak bundan sonra yeni bir şey yaratabiliriz. Eğer bütün bunlardan hissettiğiniz rahatsızlıkla oturabiliyorsanız, işte size pek rağbet görmeyen tavsiyem: Bırakın çocuklarınız oynasın. Evet, sadece bırakın oynasınlar. Bu zaten hepimiz için oldukça stresli bir zaman. Sağda solda ebeveyn grupları arasında paylaşılan sert Coronavirus programını bir kenara bırakın. Lütfen. Evde okulu kopyalamayın.

Çocuklarınıza sadece onların olan, yapılandırılmamış zamanı ve mekanı verme fırsatını boşa harcamayın. Şu anda çocuklarınız tüm bu özgürlükle ne yapacağını bilmiyor olabilir, özellikle de daha uzun zamandan bu yana kapatılanlar. Çocuklarınız bir programlarının olmasına ve zamanlarını ne yaparak harcayacaklarına başkalarının karar vermesine alışkınlar. Bu yüzden onlara bu özgürlük hediyesini verin. Onlara sadece oynama, yeni bulunan bu boşlukla ne yapacaklarını keşfetme, yeni bir hobi bulma, ve onlarla gerçekten beraberce yapmak istediğiniz şeyleri bulma hediyesini verin. Bırakın günlerine kendileri karar versin. Bırakın sıkılsınlar. Sıkılmak ne güzel bir hediyedir. Sıkıntıdan çıkanlar inanılmazdır. Eğer çocuklarınıza tamamen özgürlük vermek sizi çok kaygılandırıyorsa, o zaman herkese iyi hissettirecek esnek ve serbest ritimler yaratın. Onlarla hayatı eyleyin. Çocuklarınızın her zaman öğrendiğine güvenin.

Ve işte hepsinden daha radikal bir fikir: Bırakın onlar SEÇSİN.

Vina Joy Duran 11 ve 4 yaşında iki okulsuz annesi. Vina daha önce kendi facebook hesabında yayınladığı daha uzun bir posttan yaptığım bu alıntıyı paylaşmama izin verme nezaketini gösterdi.

Jennifer Vogel McGrail

Bunlar belirsiz zamanlar. Bir çok insan ya çocuk bakımının bir yolunu bulmaya çalışıyor ya da bir sonraki maaşının nereden geleceğini düşünüyor. Eğer siz bir anda kendinizi çocuklarınızla birlikte evde kalırken bulduysanız, ne mutlu! Bu bir çok insanın ulaşamadığı bir fırsat. Çocuğunuzun okulu ev ödevleri yolluyor ya da sanal derslere geçiş yapıyor olabilir, sizin işiniz tadını çıkarmak. Bunu bir tatil gibi düşünün. Çocuklarınızın etrafta olmasının tadını çıkarın. Onlarla bu biricik zamanı birlikte geçiriyor olmanın tadını çıkarın. Başka türlü mümkün olamayacak olan, bu kısa anın tadını çıkarın.

Bu zamanı onlarla bağ kurmak için kullanın. En sevdikleri video oyunlarını oynarken (ve bir çok soru sorarken!) onları izleyin, onlarla kitap okuyun, kek pişirin, kutu oyunları oynayın, el işi yapın, koca bir kase mısır patlatın ve film izleyin, birlikte müzik yapın, size en sevdikleri Tik Tok danslarını öğretmelerine izin verin, aptalca videolar yapın ve bir sürü selfie çekin. Hayatları hakkında, arkadaşları ve dersleri hakkında konuşun. Hissediyor olabilecekleri korku ve belirsizlik duygularını yatıştırın. Güvende olduklarını hatırlatın. Onları tamamen yeni bir düzeyde tanıyın. Onların olduğu yerde buluşun. Odağınızı panikten, minnettarlığa çevirin.

Çocuklarınızla birlikte olacağınız bu beklenmedik zaman bir ceza değil bir lütuf. Bu zamanı çocuklarınızı gerçekten anlamak, onları takdir etmek ve tadını çıkarmak için harcayın ve okulda neler kaçırmış olabileceklerini düşünerek endişelenmeyin. Bu onların hayatında garip ve kafa karıştırıcı bir dönem ve sizden yani bu dünyada en çok güvendikleri insandan aldıkları, okulda öğrenecekleri herhangi bir şeyden çok daha kıymetli.

Jennifer Vogel McGrail, 23, 19, 15, ve 12, yaşlarındaki okulsuzların annesi ve The Path Less Taken adlı blogun yazarı.

Fotoğraf: Johnny Wall

Iris Chen

Çoğumuz yetişkinlerin ve çocukların hayatını ayrı bölmelere ayırmaya koşullandık. Yetişkinler genelde yetişkince şeyler yapmaya giderler, çocuklar da çocukça şeyler yapmaya ve bu ikili yatma saatinden önceki kaotik bir kaç saat dışında bir araya gelmez. Yetişkinler çocukları nasıl kontrol edeceklerini, nasıl eğlendireceklerini, nasıl eğiteceklerini bilirler ve çocukları sürekli meşgul tutarlar, ama aslında onlara bir şey yapmadan, onlarla birlikte basitçe hayatı yaşamayı bilmeyiz…

Covid 19 ile ilgili durum korkutucu ve bunaltıcı, ama aynı zamanda kendimizin olduğu kadar onların da temsilini, sınırlarını, bireyselliğini, ilgilerini ve ihtiyaçlarını onurlandırmayı deneyimlemek için bir fırsat olabilir. ONLARA bir şey yapmak yerine, ONLARLA olmayı deneyimlemeye nasıl başlayabileceğimize dair işte bir kaç fikir: Bağ kurun. Akademik şeyler hakkında fazla endişelenmeyin. Bu belirsiz zamanlarda, umursanacak son şey çocuğunuzun kesirleri toplayıp toplayamadığıdır. Bunun yerine, üretkenlikten ziyade, ilişkinizi ve bağınızı hedefiniz yapın. Ortaya çıkabilecek tüm güçlü duygular için yer açın.

Onların bağımsızlığına saygı gösterin. Duygusal olarak bağlanmak, göbekten bağlı olmak anlamına gelmez. Aslında bu birbirimizden bağımsız olarak bir şeyler yaparken daha rahat olmamız anlamına gelebilir çünkü birbirimize güveniriz. Her dakikalarını planlamaya çalışmak ya da kontrol etmeye çalışmak yerine, onlara seçmeleri ve günlerini kendilerinin yönetmesi için özgürlük verin. Eğer fikirlere ya da yapılara ihtiyaçları varsa onlara destek olun fakat zorlamayın ve ultimatomlardan kaçının.

Sınırları konuşun. Herkesin nasıl güvende olacağı ve herkesin ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına dair bir aile toplantısı yapın. Kazan-Kazan çözümleri üzerine beyin fırtınası yapın, böylece hem çocuklar hem de yetişkinler kendilerine saygı duyulduğunu ve değer verildiğini hissetsin. Çocuklar sonrasında sizin temizlemek zorunda kalacağınız koca bir dağınıklık yaratmadan, nasıl kağıt hamuru ile deneyler yapabilir? Çocuklar evin içinde Nerf kovalamacası oynarken, siz yapacağınız online toplantı için ihtiyacınız olan huzur ve sessizliği nasıl bulacaksınız?

Biz yetişkinler olarak çocuklarımızla uzlaşmaya ve onları dinlemeye istekli olduğumuz zaman, çoğunlukla onlar da aynını yapıyorlar. Çocuklarla baskıya değil de işbirliğine dayanan bir ilişki biçimini nasıl geliştireceğini öğrenmek radikal bir yaklaşım değişikliği. Şu an, bunu deneyimlemeye başlamak için neredeyse herhangi bir zaman kadar iyi bir zaman.

Iris Chen, 12 ve 10 yaşlarındaki okulsuzların annesi ve Untigering isimli blogun yazarı.

Kelly Hogaboom

Hepimizi etkileyen ekonomik ve pratik uygulamalar dışında, çoğu okullu ebeveyn ve bakım verenin, çocuklarının sıkılmasından ya da okuldan geri kalmalarından endişe ettiğini görüyorum. Buna, bir çok okulsuzun “endişelenme, sadece sakin ol, dinlenme zamanı” nın farklı versiyonları ile karşılık verdiğini görüyorum ve tabiki hayat boyu okulsuzlar olarak bununla ne kastedildiğini anlayabiliyorum.

Benim ailem bu anlamda neredeyse yirmi yıldır “evden çıkmıyor” ve hiç bir zaman ne “sıkıldık” ne de “geride kaldık”. Ancak gerçek şu ki okullu aileler, okullaşma anlayışına ve girişimci bir hayat tarzı ve dünya görüşüne alışkınlar. Ebeveynler ve çocuklar şu anda çok fazla kaygı yaşıyorlar ve ebeveynlerin çoğu böylesi bir gerginlik altındayken, kendilerine güvenerek okulsuz bir anlayışa geçemeyecek. Kendine güvenmek bir anahtar ve kendine güven böyle zamanlarda az bulunabiliyor.

Benim ebeveynlere önerim öz bakım yapmaları, haberlere kısa süre bakmaları (ve sonra kapatmaları) ve bedenlerine en iyi gelecek alışkanlıklar edinerek kaygılarını azaltmaları olacak. Bir ebeveyn olarak, kendime koşulsuz bir şekilde şiddetle dikkat etmenin, bana çok fazla faydası oldu, böylece sürekli olarak kaygımı çocuklarıma aktarmıyordum. Duygusal süreçlerimizdeki ihtiyaçlarımız kısmını, güvendiğimiz yetişkin arkadaşlarımıza, destek gruplarına, terapistimize ya da ruhsal danışmanlarımıza bırakabiliriz.

Hadi, kendimize dikkat edelim ki çocuklarımıza dikkat edebilelim. Bir çok çocuk çevrimiçi ve bu dönemde onları destekleyecek arkadaşlıklara ve harika topluluklara sahip. Çocukların ve ergenlerin en çok ihtiyacı olan şey güvenli, besleyici, bağlı ve sakin bir ev. Bazı şeyleri o yöne çekebilmek için ne yapmamız gerekiyor? Bu türden değişiklikleri yapmak için hiçbir zaman çok erken ya da çok geç değildir.

Kelly Hogaboom, 16 ve 18 yaşındaki iki okulsuz annesi aynı zamanda Bespoke Hogaboom’da elbiseci ve tasarımcı.

Kaynak: I’m Unschooled Yes, I Can Write